27.05.2010

Vücudumdan Kırmızı Su Çıktığında Mutlu Oluyorum

Başım ağrıyor, düşünmeye çalıştığım zaman başım ağrıyor. Bütün vücudumda hissedebiliyorum acıyı, aldığım nefes artık bana yaşam soluyormuşum gibi gelmiyor, sanki oksijen tüpümü birisi kapatmış gibiyim, içtiğim sigaralar iç organlarımı kanserojen siyah sıvılar ile dolduruyor, her öksürmem yaşamımın giderek kısaldığının sinyali, vücudumda her kararan damar kendime kötü bakmamın sonucu fazla yağ ve kanserojen maddeler ile tıkanmış gibi sanki, kırmızı su oradan geçmiyor ve pis kan vücuduma doluyor.

Dışarı çıkamıyor.

Her şey çok kişisel ve çok kendine dair bir bağlamda yaşanıyor,zahir üzüntüler ve kırgınlıklarda böyle, diğer insanlar anlayışsız ve empati yoksunu sürece çünkü, dışarı dünya dediğimiz yer bir savaş alanı.

Kalabalıklara adımımı attığım an zihnime dolmaya başlıyor insanların sesleri, umutsuzlukları ve serzenişleri, karşı cinslerine karşı olan devasa doyumsuzluk, sanki içi sonsuzluğa uzanan bir karanlık kuyuya atılan insanlar gibi, her seferinde daha fazla.

Sesler zihnime penetre ediyor artık, ellerimi kafamın üzerine koyuyorum, burnumdan solumaya başlıyorum, kulaklarımdan kanlar geliyor ve bağırıyorum, istemediğimi söylüyorum fakat artık çok geç, ne kadar istemediğimi söylesem de bana verilmiş olan çok güçlü bir lanet, ben bu empatiyi hiçbir zaman istemedim.

İşte o zaman kafamı metal zemine vurmaya başlıyorum, her seferinde daha hızlıca, ta kafamdaki dokular sıyrılıp beyin parçalarım ortaya çıkana kadar, yapış yapış kan ve doku parçaları üzerine defalarca kafamı vuruyorum, vurdukça derim soyuluyor ve kanlar akıyor öz sıvım ile birlikte.

Kollarımı yaratıcıya açıyorum ve dua etmeye başlıyorum.

Dirseklerimin ters tarafa kıvrılması ile duama başlıyorum, önce kemikler dirseklerimin ters tarafından deriyi ve dokuyu parçalayarak çıkıyorlar, sonra kaburgalarım izliyor bunu, vücudum Jacqueline Ess'in vasiyetnamesinde yazdığı hikayeler gibi kendince metamorfozlar yaşıyor öz psikozunda.

Ben ve deliliğim ayrılıyor, benim sadece öz sıvılarım ve ruhum kalıyor, plazmalarım ve gen denizlerim dolduruyor metal zemini, etim ise değişmeye devam ediyor, deliliğimin bir avatarı olarak kendi kendisini değiştiriyor, vücudumu terketmesi için olması gereken bu çünkü.

Tanrı'nın oğlu olmak istemiştim sadece ama eninde sonunda Cehennem'in piçi oldum.

Öleceğim günü sabırla bekledim durdum, sadece neden doğduğumu öğrenmek için.

Varlığım anlamsızdı, yokluğum daha da anlamsız olacaktı.


1 yorum:

Mert Serim dedi ki...

5 dklık kasılma ile geldik bok yoluna. Ve sonunda yine boka gidicez. Aslında çok gereksiz.