28.04.2013

Çünkü bok vardı

"It happened again! The Patriots!" diye bağırmak istiyorum açıkçası.

Sanki hepsi bir komplo gibi, dünya üzerinde yaşayan bütün insanlar birleşmiş ve bana pis bir komplo kuruyorlar.

Köşelerden bakıyorlar, bana gülüyorlar, kendi içlerinde "küçük hesaplar" yapıp arkamı döndüğüm vakit duvarın arkasına geçip eğleniyorlar.

Şey hissiyatı var ya, o çok boktan, hani elinizde bir şey varken, gerçekten istediğiniz bir şey, o an ona sahipken sürekli olarak o anı nasıl değerlendiririm diye düşünmekten çok hızlı bir şekilde zaten ellerinizin arasından, gözlerinizin arkasından kayıp geçtiğini farkediyorsunuz falan, işte onu farkettiğiniz an gerçekten koyuyor.

Oysa daha bir hafta önce böyle işlere girmeyeceğimi kendime söylemiştim, söz vermiştim kendi kendime. Ne zaman böyle bir şeye kalkışsam veya bununla ilgili bir şeyler hissetmeye başlasam, bir yılımı sikip atıyorum açıkçası.

Erken uyarı sistemlerim bu sefer epey erken devreye girdi, bu sefer olmaz bence, bu sefer olmamalı.

Öyle kafam karıştı ki öyle ters düz oldum ki, bunun üzerine güzel cümleler bile kurmak istemiyorum, nasıl yazdığıma dikkat etmiyorum, düz bir şekilde sadece kusmak istiyorum içimdekileri.

Başkalarına verdiğim tavsiyelerin yarısına kendim uyabilseydim harika olacaktı açıkçası, bu tarz durumlarda ne yapacağımı bilecektim, ne yapabileceğimi görecektim, göremiyorsun. Söz konusu kendim olduğu zaman ben her zaman şahsiyetimi ikinci plana atmayı daha kolay buluyorum, sonuçta ben beni toparlayabilirim fakat bu sürecin ne zaman olması gerektiğini yine ben belirliyorum değil mi? Bok belirliyorum, sik belirliyorum.

Bu siktiğimin yerine 2007 yılından beri yazıyorum, yazıyorum da ne oluyor amına koyayım? Belirli aralıklarla tarih kendisini tekerrür ediyor işte, sanki bir halt değişiyor, bir sik oluyor sanki.

Yıllarca yazdık işte, bol metaforlu meseleler, az metaforlu meseleler, amına koyduğumun yerinde ağzıma kadar metafor doldum, yazmak istemiyorum artık bu şekilde, neyse o , bol küfürlü, düz, birinci algı durum analizleri veya durum sonrası yazıları.

O kadar allak bullak oldum ki yani keşke hiç olmasaydım, gecenin 01:15'inde gene böyle sikik sokuk ruh hallerine girmezdim, son 3-4 aydır nasıl odunsal bir ruh halindeydim ne kadar güzeldim oysa, dünya götüme rahvan sikime (bu böyle olmayabilir) yaşıyordum, kimseyi umursamıyordum, kimseyle bir şey paylaşmıyordum, tam anlamıyla MAL olmuştum açıkçası ve mal olmanın en güzel kısmı sorumluluk duygunu tamamen yitirmen, aracın kontrolünü başkasına vermiş gibiydim ve kafam rahattı açıkçası.

E amına koyayım başkası olamıyorsun işte, başkaları daha değerli çünkü, senin hikayelerinin ana karakterinin hikayesinin ana karakteri başka, sen değilsin amına kodumun çocuğu, sen olsan zaten mutlu olabilirdin.

Şu İsmet İnönü'nü anlatan kitap var ya, "İkinci Adam" işte o kitabın yeni baskısını bana adasınlar, şayet dünya üzerinde benden has ikinci adam yoktur yemin ediyorum.

N'oluyor, neler oluyor demeden olaylar gelişiyor yani, yarrak gibi sik gibi kalıyorsun sonra ortada, sonra bir de üçüncü kişi kamerasından izliyorsun başına gelecekler, e ben bu durumdan çok sıkıldım, ana karakter olacağım diye figüranların hayatına girmekte istemiyorum, girdiğim vakit sıkılıyorum, kodumun düz etiket insanları beni hem yoruyor hem bayıyor.

Neyin derdindeydim bilmiyorum ne sikime planıma sadık kalmadım da son dakika düzenlemeleri yaptım, özellikle götümde patlayacak düzenlemeler yaptım bilmiyorum.

Sonuç olarak, hikayenin hasında, gecenin 01:20'sinde bunları yazan babam değil gene benim yani, demek ki bir derdim var, demek ki canım çok sıkkın, demek ki ben bunları yazmadan rahat edemeyeceğim.

Sokayım böyle işe.

Yemin ediyorum düzeninize, hayatınızdaki insanlara, bu insanların sizin hayatınızla beraber benim potansiyel olasılıklarımı siken umarsızlığına sokayım yani, cidden sokayım, kafam girsin!

Bu böyle ne kadar gider, bence bu böyle hiç gitmez, gitmemeli yani, sikerim böyle işi, sokarım böyle hayata, yeter lan.

Dert olmayan başıma dert edindim yemin ediyorum, bir dert mi var, sıkıntılı insanlar mı var, hayat siken mi var, ben hemen oraya koşayım zaten, nerede kafadan sakat insan, ben o taraflara doğru koşayım, garip garip duygular edineyim ordan, sonra bu koyduğumun hisleriyle ne yapacağımı bilemeyeyim.

Eee, ne yapayım şimdi ben bu kalıntıları? bence götüme sokayım, benim layığım o çünkü.

Bu da bu koduğumunun blogunun en düz, en 1.algı yazısı olsun, utanmadan yayınlıyorum bir de.


3.04.2013

Bu aralar hep ölüm var, çok ölüm var.

Üzerine yazamayacağım kadar çok ölüm var.

Canım benim, canım, sen de gittin işte beni bırakıp, şimdi ben kime kızacağım, kime dırdırlanacağım?

Feride hanım gitti, Feride'siz kaldım ben.

Anneannesi olmayan bir Günhan olur muymuş hiç? Hiç duyulmuş mu anneannesi olmayan bir Günhan? Nasıl gidersin ki sen? Nasıl beni bırakırsın ki? Sen iyileşeceksin diye ben kızmadım mı sana? Yemeklerini yemediğin için bas bas bağırmadım mı evde?

Şimdi ben son anlarında yanında olamadığım için bu vicdan azabını taşımak zorundayım, hiç anneanneler böyle yapar mı ama? Bana aldığın dinozor bardaklarına mı konuşayım ben Feride hanım? Kime sorayım seni, kime anlatayım?

Küçük Viking'in değil miydim? Ben daha büyüyemedim ki, ben büyümeden gitmeseydin keşke, bak ben işlerimi yoluna sokuyordum, biraz daha dayansaydın.

Feride hanım geçti bu yaşamdan bir tane, gücü on insana bedel, yaşam isteği dağlar kadar, son anına kadar savaşçı bir Feride hanım geçti.

Geçerken ardında çok güzel insanları bıraktı ama, şimdi ben sen yokken ne yapacağım bakalım Feride hanım.

Bu Küçük Viking'in büyüme zamanı geldi sanırım.

Seni çok seviyorum, canım benim, gösteremesem bile, yanında olamadıysam bile o anında, seni çok sevdim ben.

Şimdi zamanında çoğu şey ifade edemediğim için çok pişmanım, fakat sen beni anlarsın Feride hanım, sen beni bilirsin oralardan, sen her şeyi bilirsin çünkü, ben sana hep öyle demez miydim?...