29.05.2009

Wilburdey V

"Sizlere biraz Lilith Corporation ve D-Genome araştırmasından bahsetmek istiyorum. Zamanımın kısıtlı olduğunu bugün daha iyi anladım, yakında bütün angaryacıları imha etmek için gelecekler, Lilith Corp. geride bu eski departmanın kalmasını istemiyor. Öleceğimi hissediyordum bir süredir zaten.

Bu yazıyı yazmamın sebebi ben, Wilburdey Lannekin'in beni yaratan ve şekillendiren,kaderime yön veren fakat asla sorgulamadığım bu habis şirketin yaşamımı ve işimi elimden almasına misilleme amacıyla bir darbe vurmaktır.

1960'larda soğuk savaşta büyük bunalım dönemlerinde piyasadan çekilen bir sürü irili ufaklı şirketin hisselerini ucuza alıp bir şekilde on kat fiyatına halka açarak piyasada tutunabilen bir şirket olmuştur Lilith Corp. Önceleri Avrupa'da pek çok iş yapmış, 1970 senesinin başında Amerika'da Rockefeller yönetimindeki Merkez Bankası'nın uyguladığı yüksek faiz sisteminin dışında kalarak (nasıl yaptıklarını bilmiyorum fakat şirket CEO'su Lilith Yaos Meridian'ın erkekler üzerinde ki etkileri efsanevidir. Yüksek faizlerin dışında kalarak Amerika'nın çoğu şirketini kendisine borçlandıran Lilith Corp. 21.Yüzyılın en büyük şirketlerinin sessiz ortağı olabilmeyi böyle başarmıştır.

220'den fazla şirkette hisseleri ve sessiz ortaklıkları vardır.

21.Yüzyılın devlerinden olan Lilith Corp. 1800'lü yıllardan beri var bir oluşumdu. Tek farklı o dönemler bu oluşum 20 30 kişiden oluşuyordu.

Lilith Yaos Meridian ve Jacob Yaos Meridian o zamanlar büyük bir çiftliğin başındalardı ve bende o çiftliğin çalışanlarındandım. 1847 Senesinde onlar adına çalışmaya başladım fakat şimdi nerede olduğuma bakın hele...

Benim kişisel durumumu bir kenara bırakalım. Yaos'lar anlayacağınız üzere 200 yıl önce Dünya üzerinde yaşıyorlardı, hala yaşıyorlar ve büyük ihtimal 200 yıldan daha fazladır yaşıyorlar.

Peki ama Lilith Corp'u bu kadar önemli kılan nedir?

D-Genome araştırması nedir?

Bütün bu soruların cevaplarını ve Dünya'nın gizli kalmış tarihini sizlere anlatacağım, bugünden sonra hayatımın amacını sizlere Dünya'nın gerçeğini anlatmak olarak belirliyorum, taa ki saatimin sonlarına gelene kadar.

Fakat size Meridian'ları anlatmak istiyorsam, öncelikle onların oğullarından bahsetmem gerekiyor sanırım;

Haine Yaos Meridian'dan...

24.05.2009

Finaller X2

Cuma akşamı bunu okuduğumda çok mutlu olacağım umarım.

22.05.2009

Wilburdey IV


"Çocukken gözlerimi açtığımda beyazlarla dolu buzdan bir saray ve uzak ufukta sarı spektrum içine gizli samandan bir yığın görürdüm rüyalarımda.",


Wilbur derin bir nefes aldı sigarasından, kafasını boşaltmaya çalışıyordu fakat anıları onu bırakmıyordu.Bugün günlerden Cuma idi ve bölge sorumlusuna raporunu vermeye gelmişti.

"Wilbur çok komiksin, bence bir komediyen olmalıydın..."

Genç kadın yavaşça elindeki kağıt yığınını çantasına soktu, en fazla 25inde görünen bu dişi bölge sorumlusuydu ve Wilbur'un bütün cinayetlerinin kayıtlarından sorumlu kişiydi, bölge sorumlusu bütün kayıtları Lilith Corp.'a gönderiyordu ve orada bu kayıtlar sıralanıp düzenleniyor,işleme konuluyordu.

"Bak Wilbur, sadece bir hafta içinde bir kişi politikanı anlıyorum, eski kafalısın, şirketimizde 150 yıldır çalışıyorsun, bir takım prensiplerin var, fakat anlamalısın ki yeni bir yüzyıla giriyoruz ve çağımızda internet var, insanların başka şeylere odaklanmasını sağlamak için daha çok aracımız var ve bunu yeterli oranda kullanamıyoruz"


"Ben asla L-Klonlarının fikrini sormadım dişi, kağıt üzerinde bana ne yapacağımı söylemen için bir yetki yok, yani taşıdığın DNA'nın görevini yap ve beni rahat bırak sürtük"

Dişi hafifçe gülümsedi, buluşmayı bir apartman çatısında yapıyorlardı ve güneş yavaş batıyordu, Wilburdey eski kafalı bir adamdı fakat görüntüsü kesinlikle öyle değildi,eski hizmetleri sayesinde K'nin kutsanmasını almış az sayıdaki insandan biriydi, şirketi Lilian Serf devraldığından beri bu eski adamlar önemini kaybetmişti ve çoğu işini depresyon ve hayata küskünlük içinde yapıyordu.

"L-Klonu serisi şirketi eski günlerine getirdi Wilbur,biz olmasaydık insanlık nerede olurdu dersin? Zaten şikayet etmenin bir anlamı yok, Angaryacı Departmanı gelecek ay kaldırılıyor, hepiniz ya transfer edileceksiniz ya da emekli olacaksınız."

"Kaldırılıyor mu?"

"D-Gene konusundaki araştırmalar güzel sonlandığından beri denemeler yapılıyor,artık senin gibiler yerine D-Gene taşıyanlar gelecek, ne yapabildiklerini bir görseydin Wilbur...inanılmazlar doğrusu."

Wilbur elindeki sigarayı kadının gözüne sokmak istedi.

"D-Gene araştırması fazla derine inmektir bunu yapmayacaklarını sanıyordum, bilim ve din aynı yerde olamaz, bir takım şeyler ayrı kalmalıdır..."

"Herneyse Wilbur, sana zaten gereğinden fazlasını söyledim, son aylarında sayıları arttır yada evden çıkmana bile gerek yok, nasıl olsa emekli olacaksın"

"Orospu..."

"Anneme çekmişim Wilbur ne söyleyebilirim?"

Kadın bunları dedikten sonra apartmanın yangın merdiveninden yavaşça inerek karanlığa karıştı.

"Şeytanın araştırması..."

20.05.2009

Wilburdey III


"Sokağın karşısındaki büfeden kendisine bir paket sigara aldı ve evine doğru yürümeye başladı, temiz işçiliği sayesinde takım elbisesinde tek bir kan lekesi bile yoktu."


Her adımında hissediyordu, kendisinin Dünya üzerindeki önemini, diğer insanlardan farkını, üzerine yüklenmiş sorumluluğun ağırlığı onu yavaş yavaş bunalıma götürüyordu. Dünya'daki varlığı süresince bir şekilde değişime katkıda bulunması gerekiyordu. Bunun için büyütülmüştü, yaratılma amacı buydu.

Angaryacı departmanı için seçildiğinde bundan nefret etmişti, Angaryacılar genellikle akademik testlerde başarısızlık gösteren bir işe yaramayan kişilerdi ve kendisini bu yüzden çöpe atılmadan geri dönüşüm kutusuna atılan birisi gibi hissetmişti.

Neden böyle olmuştu ? Bütün akademik testlerde yüksek puanlara sahipti, Lilith Corp. Felsefe ve Varlık okulundan 2.likle mezun olmuştu.

Fakat bir Angaryacı olarak seçilmişti, ve bir süre sonra yaptığı işte en iyilerinden birisi haline gelmişti, Angaryacı Departmanın'da ders kitaplarında okutulacak kadar işini iyi yapan bir gurur figürü.

Seneler geçtikçe kurbanlarını daha iyi kesmiş, kamuoyuna tartışacak konular yaratmış, insanlar arasında terör salmış ve düzenin devamına katkıda bulunmuştu ve bu yönü en azından angaryacılığın gurur duyulası tarafıydı.

Fakat bazen hala düşünüyordu Wilburdey, keşke daha farklı yerlerde olabilseydi, "Şeytan Geni" taşıyan çocuklardan birisi olarak doğup bir kral muamelesi görebilirdi, farklı bir yaşamı olurdu.

Bu olmamıştı, dehasına ve parlak gelecek vaatlerine rağmen Lilith Corp. onu bir "Angaryacı" olarak atamıştı ve bununla yaşamak zorundaydı.

Ama bütün bunlar onun hissettiği "Önemli olma" hissini kıramıyordu, yarın akşam gazeteler ve haberler en son avından bahsedeceklerdi çünkü...

19.05.2009

Wilburdey II.



Wilburdey yavaşça sigarasını yaktı, biliyordu ki bugün onun günüydü...

Angaryacı genellikle haftada bir avlanmayı seçiyordu, işini fazla sık değil hakkıyla ve yakalanmayacak aralıklarla yapmayı tercih ediyordu.Kendisi gibi diğer "Angaryacılar"ın periyotları değişebiliyordu. Kimisi günde beş veya altı ava kadar çıkabiliyordu.

Wilburdey bu kadar özensiz değildi...

Her ne kadar gösterişlerin adamı olmasada Wilbur bu hafta büyük ve ibret veren birşey yapmak istiyordu, bu hafta televizyonlarda eserinin görülmesini istiyordu.

Sabahtan beri takip ettiği bu genç kızda karar kılmıştı, daha 20lerinin başında olan bu kız ailesine okula gittiğini söyleyerek evden çıkmış fakat bunun yerine sokakta serserilerle beraber sigara içiyordu.
Wilburdey insanların varlıklarının anlamsızlığını bu kadar barizken anlayamamalarına şaşırıyordu.

"Tanrı beni sizleri gözlemleyip acınıza son vermem için mi yolladı?" diye fısıldadı kendi kendine.

Bu küçük orospu gece 12-1 gibi takıldığı serserileri bırakıp eve doğru yol almaya başladı, fakat Wilbur kızın evini zaten biliyordu, oraya varmadan önce başka canlar almak istiyordu.

Böylece kızın konuştuğu serserilerde karar kıldı, hem bu cinayetleri birbirine bağlayabilir ve "Satanist kurbanlar" kısvesi altında "Angarya" kotasını doldururdu haftalık.

Serseri çocuklardan birisini ara sokağa girene kadar bekledi ve sonra arkasından çağırdı;

"Hey evlat, bakarmısın"

Çocuk sanki Wilbur'a bir zarar vermek istercesine agresif bir şekilde döndü;

"Ne istiyorsun ?"

Wilbur sakince yanına gitti ve en sevdiği neşterini birden bire çocuğun göğüs kafesinin ortasına soktu, hergün bilediği ve motor yağı ile temizlediği neşteri zarif bir bilek hareketi ile aşağı doğru ittirdi.

Gerizekalı çocuğun göğüs kafesi bir tavuğu kesermiş gibi kesildi ve dışarıya organlar ile sıvılar fışkırmaya başladı.

Bütün bunlar olurken çocuk Wilburdey'e bakıyordu ve ağzından kan gelmeye başladı.

"Şimdi görüyormusun? Eğer hepinizi bu şekilde güzel güzel katledebilirsem inan ki toplum çok daha iyi bir yer olacak, bana inanıyorsun değil mi? İnanıyorsun değil mi cahil orospu çocuğu?"

Cahil genç cevap bile veremeden yere yığıldı fakat Wilbur bu çocuğun cesedini rahat bırakmayacaktı.

Öncelikle midesini neşteriyle yarıp bir bir bağırsaklarını dışarıya çıkarttı ve onları çevredeki metal çitlere bağladı, akciğerini yanında getirdiği et döveni ile saatlerce dövdükten sonra kafasını çevreden bir taş alarak vura vura ezdi.

Şimdi çocuğun göz bebeklerinden kan ve kornea sıvısı akıyordu.

Wilburdey eğlenmek için çocuğun nefes borusunu olduğu yerden çıkarttı, sanki elektrikli süpürgenin arkasından fişini çıkarır gibi rahattı, sonra bütün bu nefes borusunun içine kurt sürüsü yerleştirdi, bir iki güne kadar iç organlardan beslenmeye başlarlardı.

"Şimdi sıra küçük orospuda"

Diye fısıldadı Wilburdey.

Bu ülkede ne bulunabilir ne de tehdit altında olabilirdi...

Yaşamak için güzel bir gündü...

15.05.2009

11.05.2009

Patlama




Yakınındaki birisi dedi ki: İşe yaradı

Başkası dedi ki: Şimdi hepimiz orospu çocuklarıyız.





Atom bombası testleri sırasında bomba atılınca Ken Bainbridge'in patlamaya şahit olduktan sonra Oppenheimer'e söylediği söz.

10.05.2009

Yaz



Yaz geldi, korkunç dışarı çıkasım var.
Okulun bitmesine çok az kaldı, üstelik bu sene hiç salmadım kendimi tebrik ediyorum.
İki hafta daha dişimi sıkarsam tatil gerçekten çok davet edici görünüyor.
Sıcak yaz aylarında okuyacağım tonlarca kitap,izleyeceğim yüzlerce film,oynayacağım onlarca oyun ve arkadaşlarımla geçireceğim yüzlerce saatim var.

Geçen sene rüya gibi bir yaz ayıydı, dostlarımla beraber efsane RP'ler yapmış, saatlerce karnımız ağrıyana kadar gülmüş, korku hikayeleri anlatmış, fast foodun dibine vurmuştuk.

Bu yaz umarım aynı şekilde tam gaz devam eder.

Ayrıca Drizzt Do'Urden'in sözlerinden birisini burada tekrarlamak istiyorum;

"Joy multiplies when it shared among friends, but grief diminishes with every divison, That is life. "

4.05.2009

ki bu mümkün


Dört duvar arasında olmayı seviyorum, yalnız başıma odamın verdiği güvenlik içinde yaşamayı, bu güvenliğin bana sunduğu bu huzurlu hissi seviyorum. Dışarıdaki dünyanın o soğuk kucaklayışından korkup yatağıma sığınmayı ve burada hayallere dalmayı seviyorum, kimsenin oraya ulaşamayacağı, varlığımın korteksine sahip bu yarattığım güzel Dünya'nın omurgasını oluşturuyor odam.

Yağmur yağdığı vakit su damlalarını sesini duyarım yattığım yerden,yatağımın hemen yanındaki duvar yaz kış soğuktur, çünkü rüzgarı yiyen kısımdadır genelde. Kışın rüzgar uğultuları ve yağmur damlaları oraya vurur. Çıkartıkları sesler eşliğinde kimi zaman grotesk, kimi zaman doğal bir senfoni ile uyurum.

Odam yaşadığım apartmanın 1.katının en batı kanadındadır, güneş doğduğu vakit asla yüzüme vurmaz, akşamüzeri ise balkonuma prizmatik renk cümbüşleri eşliğinde uğrar güneş ışınları, fakat bu gözlerimi acıtmaz, ruhumu yavaş yavaş ısıtır.

Yatağım üst katını asla kullanmadığım bir ranzadır, odamı paylaştığım kimse olmamasına rağmen üst kısmımın kapalı olmasını her zaman sevmişimdir. Başımı koyduğum kısım ranza aralığından ışık alır gündüzleri, fakat bunu dolabımın kapağını açtığım vakit engelleyip, tam bir karanlık yakalayabiliyorum, bu yüzden dolap kapılarım açık yatarım.

Birde odamı paylaştığım iki tane kedim var, bu ufak panterler Ocakta anneleri doğum yaptığından beri benimleler, üçüncü kardeşlerini verdik, diğer ikisi elimizde kaldı.
Geceleri genelde benimle birlikte yatıyorlar, onların varlığının odada olduğunu bilerek uyumak muhteşem birşey, sanki beni sürekli koruyorlar.

Evimizin içinde bir tane 5 yaşında erişkin bir kedimiz daha var, çok vahşi olmasına rağmen onunda evdeki varlığını seviyorum, genelde koridorda uyur ve bu benim güven hissimi daha da arttırır, kapımın ardında beni koruyan bir varlık daha.

Balkonumun dışında genelde yavru kedilerimin annesi camımın önündeki demirlerde uyur, balkonumun dışındaki varlığı beni mutlu kılar.

Toplamda 4 tane kedim var, hepsinin varlığı beni ayrı ayrı mutlu ediyor.

Daha çok kedim olsa büyük ihtimalle daha mutlu ve sakin birisi mi olurum diye düşünüyorum, bu sefer bir sürü kedisi olan her mahallenin "Kedili Teyze"lerini dah iyi anlayabildiğimi düşünüyorum, Dünya'nın en mutlu ve huzurlu insanları olmalılar.

Odama geri dönecek olursak.

Daima düzenlidir benim odam, duvara karşı masamda tuvallerim,guaş boyalarım, yağlıboyalarım, fırçalarım, tiner,terebentin ve çeşitli aktarlardan edindiğim ve resim yaparken kullandığım yağlar durur.

Kocaman ana masamda laptopum,onlarca kalemimin durduğu bardaklar sıra sıra, dergilerimin ve çizgiromanlarımın olduğu bölme yukarıda, fantastik kitap serilerim onun sağında,film dvdlerim, figürlerim falan ortada.

Ana masamın hemen yanında hiç kullanmadığım televizyon.

Onun altında her sabah yedide çalmaya başlayan radyom ve müzik setim.

Hemen bu masanın önünde yatağım ve dolabım.

Masamın solunda balkonum,kedilerimin sepeti,balkon kitaplığım, oyun arşivim,kaset arşivim,ansiklopedilerim,ablamın müzik kütüphanesi ve odamın demirbaşları çay bardaklarım, kahvelerim,su ısıtıcım.

Bütün bu saydıklarım o kadar küçük bir alan içindeki aslında, senelerdir asla sıkılmadığım bu küçük alanı her gün daha fazla seviyorum.

Bir insan yaşadığı yer ile ne kadar bağlantı kurabilir?

Bu oda ile karşılaştırıldığında, evim diyebileceğim hiçbir yer yoktur.

1.05.2009

İnsan,farklı,öz


Anlayamadığım şu var;

İnsanlar herhangi bir topluluğun içine girdiğinde çeşitli paternler sergiliyorlar.

Çoğu insanın herhangi bir farkındalığa sahip olmadığı konularda herhangi bir ortamda bu konuların bahsi geçtiğinde kendi yetkinliğini karşındakine gösterebilmek adına veya bir şekilde hitap ettiği çoğunluğa kendisini kabul ettirebilmek adına çeşitli savlar üretebiliyor.

Bu bağlamda düşündüğümde bilmediğim konularda konuşmayı reddediyorum.

Aslında çoğu insanın bu paternleri kullanarak yapmaya çalıştığı şey yüzlerce yıl önce belirlenmiş bir topluluk kontrolüdür.

Topluluk tarafından daha önce oluşturulmuş düşünsel olgu ortaya atılır, bir kişi bu düşünsel olgu üzerine bir yapısallık kurar, bu yapısallığın üzerine başka bir kişi daha düşünür, iki kişi farklı argümanlara varırlar.

Varolan bu farklı argümanlar bir biri içerisinde çatışır ve eğer bahsi geçen kişiler birbirlerinin fikirlerine saygı duyabilecek düzeyde değillerse bu iki farklı kutubu oluşturur.

Günümüzde bunun üzerine binlerce örnek verilebilir.

Bu farklı kutuplar aslında önceden enstrümente edilmiş daha büyük bir planın parçalarından başka birşey değildir.

Düşündüğüm zaman insanların kendilerine yakın olan toplumsal düzeni,adalet arayışını, dini inancını seçmeleri mantıksız gelmiyor.

Fakat sadece bunu kendi farkındalıkları uyarınca yapabilenler sistemin dışında kalabiliyorlar.

Pek çok düşüncenin özgür platformlarda özgürce dolaşabilmesi bu yüzden çok önemli.

Bu şekil ortadoks düşünceler ise daha kabul görmeye hazır değil.

Sonuç olarak insanların topluluklar içerisinde uyguladıkları paternler kanımca toplumsal bilinçaltının bir yansıması.

Sanırım asıl anlayamadığım çoğu insanın kendilerini ait hissettikleri kutuplarla ilgili az bilgileri olmasına rağmen kendilerini sorgulamadan rahatça bu kutuba bırakabilmeleri.

Garip geliyor.