29.12.2009
Mutfak
kapımda kilitler.
benimkisi paranoya olmaktan öteye gider.
helâya gitmem.
sakıncalı her yer.
odamdaki küçük şişe çişim için beni bekler.
korkuyorum ben herşeyden
asla tanışmam yeni birisiyle.
yetinmeyi bilenlerden sayılırım günden güne.
odamda herşey.
dışarısı niye?
bakarsın çürümüş kalbim, yaptıklarımdan kendime
korkuyorum ben herşeyden
korkuyorum ben herşeyden
korkuyorum ben herşeyden
korkuyorum ben herşeyden
28.12.2009
Yapmak Yıkmaktır
24.12.2009
Arcana'nın Son Günü
Korkuyla bekledik hepimiz, korkuyla. Yere göğe sığdıramadığımız tanrılar, değer verdiğimiz o büyük tanrılar,herşeyiyle beklediklerimiz ve herşeyiyle bizi sevenler. İhanet ettiler.
13.12.2009
Kırılmayacak Hatır - Deniz Cem Demir
Farkettim ki, hayır... Farkettik ki uzun zamandır konuşmamışız. Olan bitenin farkında değilmişiz. Kelimelerin benim ağzımdan çıkması, düşüncenin benim kafamda oluşması ben, ben, hede höt yapmaz beni. Çünkü ben ben değilim.
Sizler bilmezsiniz bunu. Ben dememenin ne olduğunu, benlikten çıkmayı ve bütün olmayı. Çıkan şeyler bizden çıktı gençlik. Biz... Birinci çoğul olup hala şahısın temel özelliklerini korumak nedir bilmezsiniz ey ikinci çoğul şahıs. Toparlanıp bir kümese biz tıkmadık sizi. Kendi kendinize oldunuz birey birey bir küme.
Bakın asla anlamayacağınız bir yazı bu. Çünkü kişisel değil. Bizlerden söz konusu, birler değil. Sıfırdan mı başlasak?
Başlangıçlar önemli değil gençlik. Önemli olan siz. Siz nesiniz? Bunu cevaplandırabilir misiniz? Ne olduğunuzu şu ana nasıl geldiğinizi uzun uzun yazabilir misiniz? Yoo hayır, ebediyatıp edebiyat parçalamaktan hayatı sorgulamaktan bahsetmiyorum. Yaşınız gibi davranabilir misiniz? 15-16-17-18? Parçalanan, sorgulayan, çok yazan ve sonucunda saçmalayan bir gençlik olmak yerine birazcık o ikinci hanelerin önündeki 1'e yakışır olsanız? Değer bilseniz, saygı duysanız belki biraz basit olsanız kısaca kasmasanız?
Bakın gelin sizlere Biz'den bahsedeyim. Biz nedir biliyor musunuz? Biz tenefüs zilini savaş çağrısı olarak duyup cetvellerle düello yapmaktır. Birbirimizden utanmadan çekinmeden, cinselliği pornoyu ve her geçen gün uzayan pipi boylarımızı görüp, iğrenmeden çekinmeden ve gay olmadan topluca 31 çekmektir. Öncesinde Biz, ilk pornoyu beraber izleyip, suç işlemiş misali cd'yi saklamayı fikir birliğince reddedip, camdan dışarı atmaktır.
Biz, dersane çatılarına çıkmaktır. Derse geç kalıp dersi "tröölll"lemektir. Okul çıkışı toplanıp, mahalledeki lüks siteye kaçak girip güvenlik kameralarına el hareketi yapmaktır. Köpeklerden kaçmaktır. Okuldan kaçalım deyip 2 saat anne babalarımız evden gitsin diye apartman boşluklarında saatlerce oturmaktır.
Biz olmak, ayna kırıp dizini yarıp 30 dikiş yemeğe rağmen okula gidip, 3 gün önce bowling oynarken ayağını kıran arkadaşınla göz göze gelip kahkaha atmak demektir. Biz olmak, kek yutup ölümden dönmek demektir. Biz olmak, yara izi demektir.
Biz olmak aynı anda konuşmamak da demektir, bunu hiç düşündünüz mü? Aradan 2 gün geçse bile kopmamak, 2 ay bırak 2 yıl geçse bile hala aynı zevklere sahip olmak demektir. Hala aynı şeylere gülmek, aynı şeylere sinirlenmek demektir. Niye konuşmıyorsun insan bir arar deyince sen aradın mı ki deyip kitlenmek demektir. Konuşmayı, muhabbet etmeyi korkmadan bir anda bıçak gibi kesmek demektir. Yıllarca arkandan konuşulsa bile affetmek demektir. Yolda karşısına çıkıp yakasına yapışıp "Ben bunu hakedecek ne yaptım??" diye hesap sormak demektir. Biz olmak yakana yapıştı diye korkudan titremek, yakasına yapıştın diye de sinirden titremektir.
Biz olmak birbirine hayran olmak demektir. Yaptıklarına, düşüncelerine saygı duyup durduk yere bunları düşünmek demektir. " Nasıl böyle davranabiliyorsun ki senin yerinde olsam ağzını burnunu kırmıştım" diye merak etmektir. Aynı şeyi yaşadın mı da gidip "Haklıymışın, cidden ağzını burnunu kırmadım" demektir.
Biz olmak evet oyun oynamak demektir, film izlemek, müzik dinlemek, kitap okumak demektir. Fakat şu an olduğunuz yaşlarda atıp tutmadan, forumlara girmeden oyun oynamak demektir. Biz olmak karşılık beklemeden çat diye karşısına çıkıp 4 tane cd vermektir üzerine ellerinle kapak yapıp. Biz olmak, adsl bile olmadığı zaman toplanıp MMO oynamak demektir. İngilizcemiz bile yetmese, anlamasak bile aynı anda 6 kişi bir oyuna başlamak demektir.
Biz olmak buluşmak demektir ve her buluştuğunda bambaşka konular hakkında konuşmak demektir. Biz olmak, gecenin köründe habersizce arkadaşının balkonundan evine girmek demektir. Çığlığını duyan annesinin seni görüp hoşgeldin deyip gülme krizine girmesi demektir. Biz olmak, babaanne ben geldim deyip boyalı saçları yıkayıp okula dönmek demektir. Senin annen çok korkunç olm, izin verir mi ki diye kafa patlatmak demektir.
Biz olmak bu kadar şey yaşamaya rağmen hala ağlamak demektir. Hiçbir şeyin yetmemesi demektir. İçinin hala içini yemesi demektir. Ve yanında hiç kimsenin olmaması demektir. Böyle yap, şöyle yap diyecek, şunu dinle bunu ye bunu oyna bunu izle dicek kimsenin olmaması demektir.
Biz olmak, biz bize olmak demektir.
Biz olmak, bize bir şey diyecek birinin olmaması demektir.
Biz olmak, bireyliğini hiçe saymak... Biz olmak sadece BİZ olmak demektir.
Siz olmak nedir?
13 Aralık 2009 Pazar - Deniz Cem Demir - Namı diğer DCD
12.12.2009
Rough Hands
was I left behind?
Someone tell me, tell me I survived.
Don't look so surprised that I'm home, but just for tonight.
With rough hands and sore eyes
so don't speak, I am tired.
Let's just live through this lie.
She says i swear too much,
she says a lot of things,
well I'd swear every other word if I could
for her I'll make an attempt.
Sometimes love isn't about how much someone suits you
but how much you're willing to change to suit them.
All my bones are dust,
(Two people too damaged too much too late)
and my heart's sealed with rust.
(Two people too damaged too much too late)
These hands will always be rough.
(Two people too damaged too much too late)
I know this won't count for much.
(Two people too damaged too much too late)
One day my hands were too soft,
one day she said, "I'm tired".
one day her clothes were on my floor,
one day, empty bottles.
Well I'm not saying she's my last.
I'm just saying that she could have been,
it doesn't matter how rough these hands get.
It doesn't matter cause I'm not her man.
Rough hands
rough days,
rough hands
rough nights,
rough hands,
rough season,
rough hands,
rough fights...
All my bones are dust, (rough hands, rough days)
(Two people too damaged too much too late)
and my heart's sealed with rust. (rough hands, rough season)
(Two people too damaged too much too late)
These hands will always be rough. (rough hands, rough days)
(Two people too damaged too much too late)
I know this won't count for much. (rough hands, rough season)
(Two people too damaged too much too late)
7.12.2009
Otobüs
Bense durakta
Bekliyorum
Usulca
Bir elimde sigaram,
Diğerinde çantam
Otobüs durağının yanında
Sigara ağzıma girdi
Vücuduma işledi
Derken otobüs geldi
Bindim otobüse gezdim
Her kıyıya köşeye
Ve dedim ki kendi kendime
Ah hayat
Koşan arabalar
Yürüyen Martılar
Ah hayat
Rengarenk kitaplar
Acı dolu hayatlar...
18.11.2009
Benden sonra sen
küçük bir kuyudayım
nasıl olsa çıkacağım
verilen, hep son nefesti
(bu)yapabileceklerimden.
hepimiz ayrı tarafta.
görünen ve görünmeyen.
el altından çok şey geçti.
yenilen ve yenebilen.
karanlıktan korkmayanlar için
ele gelebilen.
17.11.2009
Arayış
27.10.2009
Megaman
░░░░░░░░░███▒▒█
░░░░░░░░█▓▓▓█▒▒█
░░░░░░░█▓▓▓▓▓████
░░░░░░░█▓▓▓▓▓█▒▒▓█
░░░░░░█▒▓▓▓▓▓▓██▓█
░░░░░░█▒▓▓░░░░▓▓░█
░░░░░░█▒▓░░░██░█░█
░░░░░░░█▓░░░██░█░█
░░░░░░██▓░░░░░░░░█
░░░░██▒▒█▓░████░███
░░░█▓▒▒▒▒█░░░░░█▒▒▓█
░░░█▓▓▒▒▒▒█████▒▒▓▓█
░░█▓▓▓▒█▒▒▒▒▒▒▒█▒▓▓▓█
░░█▓▓███▒▒▒▒▒▒▒███▓▓█
22.10.2009
Uyanış II
Uzun bir nefes çekti, sonra bir daha, sonra bir daha.
Hepsini uzun bir soluk ile verdi, ciğerlerindeki ıslık seslerini umursamayarak.
Boynunu çatırdattı, uzun zamandır pratik yapmamıştı ve vücudu paslanmıştı, uzun zamandır onun geri gelişini bekliyordu, beyninde uzun zamandır gitmemişti, hep oradaydı, hep orada kalacağı gibi, fakat sonunda fiziksel olarak dönmüştü, tanrım dönmüştü.
Elleri titriyordu korkudan, bu dünyadaki tek korktuğu kişi oydu, tek çekindiği kişi oydu, tek gerçekten onu dizlerinin üzerinde ağlatabilecek kişi oydu, nefret ediyordu ondan, aynı zamanda onu çok seviyordu, herşey üzerine yemin edebilirdi ki onu öldürmek istiyordu, bu en çok istediği şeylerden birisiydi.
Elleri soğuktan buz kesmişti, vücudu hamlaşmıştı, beyninin içindeki tek dostu ile konuşmayalı o kadar uzun zaman olmuştu ki artık onu unutmuş gibiydi, fakat o hep oradaydı, kardeşi için orada olmak zorundaydı.
Bu yaşamdan kaçabilmesini sağlıyordu o ve geri gelmesi gerekiyordu, akıl sağlığını koruyan yegane varlıktı o siyah yaratık.
Dişlerini sıktı, gülmeye başladı, yağmur suları kaşlarından ve saçlarından akarken manyaklar gibi gülüyordu, geri gelmişti sonunda, sonunda geri gelmişti.
Sigarası bittiği gibi yenisini yaktı.
"Kardeşim...artık bana ihtiyaç duymadığını sanıyordum..."
Aynı ağızdan çıkan bu farklı ses onun sesiydi.
"Sana hep ihtiyacım var, yalnız kaldığımda deliliğimin beni ele geçirmemesini sağlayan yegane bariyer sensin..."
21.10.2009
Big Boss'a Saygı Duruşu
13.10.2009
Doğum
Bir ameliyat masasında uyandığımı hatırlıyorum, vücudum kaskatı kesilmiş haldeydi, herşeyi görüyor duyabiliyordum, vücudumda herhangi bir hissiyat ise söz konusu değildi.
Kesif bir hastahane kokusu geldi burnuma, hastahane ve metal kokusu, anlam veremedim, soğuktu.
Sonra kendimle ilgili birkaç şeyi düşündüm? Kimdim ben? Bu soruları soracak kadar "bilinçli" olduğuma göre unutmuş olmalıydım, kim olduğumu bilmiyordum bu sebeple panikledim. Kopuk oldu sanki biraz herşey, düşündüğümün farkındaydım fakat bu düşünceler sıralı bir şekilde faks makinesinden çıkar gibi işleniyordu kafamda. Bunu hissediyordum evet.
Bir doktor sürekli olarak vücudumun üzerinde çalışıyordu, kan yoktu, kan kokusu almadım, kan kokusunu nerden duyduğumu hatırlamıyorum. Yaşamımla ilgili pek çok şey gibi.
Kafamın içinde milyonlarca düşünce,duygu,çelişki dolaşıyordu fakat hiçbirisine odaklanamıyordum. İlk önce kendi benliğimle ilgili panikledim, sonra çevrem ile ilgili, tümden gidiyordum. Bunun bir adı vardı okulda öğrendiğimi hatırlıyorum fakat ne okuduğumla ilgili hiçbir fikrim yok, acaba felsefemi okumuştum?
Doktor sevecenlikle suratıma bakıyordu, yanında ise güzeller güzeli bir kadın vardı, kadın doktora yardım ediyor gibiydi.
Böyle birşeyi ilk defa görüyordum, androidler benim uzmanlık alanımdı, hatta bununla ilgili bir doktora tezim, kitaplarım ve kendi üretimim olan basit androidler vardı. Fakat bu yaşayan bir Frankenstein canavarıydı. Zamanın en güçlü işlemcileri beyninin yarısını kaplıyordu, sekiz çekirdekli bu korkunç işlemci onun duygularını, düşüncelerini ve algılarını kontrol ediyordu fakat bu işin kontrol kısmını beyin uyguluyordu. Ayrıca dikkatimi çeken başka birşey daha vardı ki; Bu işlemcinin bir işletim sistemi üzerinde çalışmasıydı. Bu insanın üzerine bir işletim sistemi yüklemişlerdi, belirli saat aralıklarında bu sistem yüzünden genç adamın vücuduna bir toksin salgılanıyordu. Bu toksin yüzünden beynin hafızayı ve duyguları kontrol eden kısmı sürekli olarak kısmi bir felç halindeydi. Yani kim olduğunu bilmeden, sadece emirleri algılayabilsin diye yaşayan bir varlık haline getirilmişti.
Hayatımda hiç böyle birşey görmemiştim, vücudun yapılanmasında gencin kendi bedenini kullanmışlardı fakat üzerindeki hırpalanmış zırh ile pek çok yapay parça eklenmişti.Özellikle organların çoğu yapaydı, akciğerler sentetikti, boşaltım sistemi ise vücudun düzenli aralıklarla bu zırhımsı deriden kırmızı bir sıvı akıtması ile oluyordu. Güneş ışığından başka birşeye ihtiyaç duymuyordu, güneş ışığında kendisini şarj eden bu beden anladığım kadarıyla bir ay boyunca ışıksız ortamda çalışır durumda kalabilirdi.
Bu teknoloji şaşırtıcıydı, fakat büyük ihtimalle düşmanın eline geçtiğinde tanınmasın diye onu üreten şirket bütün sistem dosyalarını ve onun tanınmasına izin verecek herşeyi silmeye programlamıştı işletim sistemini.
Yani ya ben yeni bir kişilik yazacaktım, yada eski kişiliğini bu toksini salgılayan sistemi devre dışı bırakıp tekrar ona yükleyecektim, anılarını unutmak istiyormuydu bilmiyorum fakat etik olan bu diye düşündüm.
Böylece yaklaşık 54 saatlik bir operasyondan sonra en sonunda sistemi devre dışı bırakabildim.
Zaman kavramımı yitirmiştim fakat en sonunda birşeyleri hatırlıyor gibiydim, nazik doktor sonunda gülümseyerek bana adımı sorduğunda bende gülümseyerek cevap vermiştim ona, hala dün gibi hatırlarım, yeni yaşamımın başlangıcıydı o gün;
Adını hatırlıyormusun evlat?
Adımı hatırlıyordum, fakat yalan söyledim...O isimle beraber hatırlamak istemediğim anılar ile gözlerim dolmaya başlamıştı.
Beni bu hale getirmelerini kendim istemiştim...Ve artık ne kadar yanlış bir karar verdiğimi daha iyi anlıyordum akmayan gözyaşlarım sayesinde...
26.09.2009
24.09.2009
Here is how you matched up against all the levels:
Level | Score |
---|---|
Purgatory (Repenting Believers) | Very Low |
Level 1 - Limbo (Virtuous Non-Believers) | Very Low |
Level 2 (Lustful) | High |
Level 3 (Gluttonous) | Very High |
Level 4 (Prodigal and Avaricious) | High |
Level 5 (Wrathful and Gloomy) | Extreme |
Level 6 - The City of Dis (Heretics) | Low |
Level 7 (Violent) | Extreme |
Level 8- the Malebolge (Fraudulent, Malicious, Panderers) | Extreme |
Level 9 - Cocytus (Treacherous) | High |
Take the Dante's Inferno Test
13.09.2009
11.09.2009
Yokedilebilen ve herşey
Burada iletişim araçlarının genelinin aslında materyal bir obje olması sorun teşkil ediyor. İnternet ve Medya ağlarına baktığımız vakit aslında hepsinin kaynağının fiziksel boyutları ne kadar olursa olsun en nihayetinde materyal objeler olduğunu görürüz. Borsa, ticaret, para, yaşam,savunma,cinsellik gibi hayatın pek çok alanında büyük oranlarda dominasyon sağlayan internet ağlarının sadece serverlara fiziksel bir güç uygulandığında çökecek olması demektir bu.
6.09.2009
4.09.2009
Arkanı dönersen yüzünü görmem
Herşey öyle başlamamıştı aslında, herşey çok daha farklı başlamıştı, diğer insanların anlattıkları gibi değildi. En azından ben öyle hatırlamıyorum.
3.09.2009
Bounen no Xam'dou
2.09.2009
Cebir Soruları
1.09.2009
Allah belanı versin Neil Blomkamp
Bu filme sequel yapmazsanız, bir District 10 gelmezse, bilinen bütün Tanrılar belanızı versin. Ulan orospunun evladı, "Film çok başarılı olursa belki bir sequel yaparım" demişsin, sonrada "Yapacağım proje District 9 evreninden bağımsız olacak" diyorsun. Sen böyle bir şaheser yarat, Dünya'nın en sağlam bilimkurgu filmini yap, deliler gibi yarıda bırak hikayeyi, sonra git bunları de, senden nefret ediyorum Neil Blomkamp, kendini beğenmiş piç kurusu. Ama ben biliyorum sen bu filme bir sequel yapmayacaksın, göt gibi bırakacaksın bu güzelim filmi, işte o zaman kaltak, işte o zaman senin vücudunu kendi ellerimle parçalayacağım, o zaman öldüreceğim seni. Bir insanın hevesi bu kadar kursağında bırakılmaz, resmen Wikipedia'da "Sequel" kısmını okurken kalbim güm güm atmıştı, ve sen bunu dedin, sen bu filme bir sequel yapmayacağını söyledin...Umarım götüne girmiştir District 9'un başarısı adi şerefsiz, bu kadar asabımı bozdun...
31.08.2009
Kardinal Kuşları
29.08.2009
Nefret
Gelip geçici herşey. Bu içimdeki boşvermişlik ve kimseye inanmama hissinin böyle olmasını umuyorum.
Bu korkunç melankoli, dört duvarın üzerime gelişi, sokaktaki insanların tehditkar bakışları altında eziliyorum resmen. Size içimdeki insan düşmanlığını anlatmaya çalışsam kelimeler işlevini göremez. İnsanlardan gerçekten nefret ediyorum. Bu kimseye özel birşey değil kendim dahil insan ırkından korkunç bir tiksintiyle nefret ediyorum. İnsanlarla teması itici buluyorum, tek dokunabildiğim ve bana dokunmasından irite olmadığım kişi kız arkadaşım ile annem. Bana kol attığınızda veya el şakası yaptığınızda inanın çok rahatsız oluyorum, temas gibi şeyler midemi bulandırıyor. İnsan doğasından, insan doğasının yıkıcılığından ise daha çok nefret ediyorum. Aslında düşündüğümde kalbim çok büyük bir nefret ile sıvanmış durumda, çok az şeyi seviyorum ve daha az kişi ile anlaşabiliyorum. Hayvanları insanlardan kat ve kat daha çok seviyorum, kediler özellikle bu örneğin başında geliyorlar.
Sosyal olarak hiçbir sıkıntım yok insanlarla anlaşabilmenin yollarını biliyorum, egoya giden o dikenli yolun nasıl olduğunu biliyorum, haritam var.
Sonuç olarak, bomboş bir kabuk gibiyim. Ruhum falan yok gibi, yaşamak için yaşıyorum ve herşeyi boşverdim. Eskiden bir takım amaçlarım vardı Güzel Sanatlar Fakültesine girmek, çizer olmak , sanat yapmak gibi. Artık bunları bile pek az önemsiyorum. Çok çok çok içim geçmiş gibi, dışarı çıkmak yorucu geliyor, diyalog kurmaktan kaçıyorum insanlarla, MSN gibi programlar ile ancak diyalog kurmaya tahammül edebiliyorum insanlarla, forumlar ise bu yönden çok daha rahat.
Aslında kendime karşı dürüst olduğumu düşünüyorum, sonuçta ne olduğum ve nelerden nefret ettiğim çok belli. Uzun zaman insanları sevmeye zorladım kendimi, fakat bu sanırım doğumdan itibaren vardır bir kişide veya hiç yoktur, bununla ilgili herhangi bir psikolojik analiz yapamayacak kadar sıkkın ve yorgunum,tek yapmak istediğim içimi dökmek.
İçinde bulunduğum duruma "ergen hezeyanı" diyeceğim fakat ergenliği geçeli oldu. Sanırım bu şu ana kadar gelişen karakterimin içinde bulunduğu durum.
Eğer öyleyse, gerçekten çok boktan.
19.08.2009
8.08.2009
1.08.2009
30.07.2009
22.07.2009
Distillers vs Spinnerette
Brody Dalle sen ne bok yediğini sanıyorsun ?
Sen bizim sert mizaçlı punk ablamızdın, niye böyle şeyler yapıyorsun niye solo kariyere başlayanlar sapıtıyor?
Şarkılarıda beğeniyorum ama Brody lan bu...Bağırıp çağırmalı.
Aşağıdaki görüntüler en son Distillers dönemi konserlerinden, bir burada bakın bir Spinnerette kliplerinde bakın...
Biz bu halinle sevdik seni Brody, kendine gel, tekrar seyirciye donuk donuk bakmanı istiyoruz.
20.07.2009
Herşey olur
16.07.2009
Psalms of Planets : Eureka SeveN
Dünya'nın en güzel animesine saygı duruşu.
Dünya'nın en güzel açılışı.
12.07.2009
Sigara
Liseden mezun olduğumdan beri "zincirleme" bir şekilde sigara içiyorum. Vücuduma 1 haftalık bir ara vermiştim sadece bir keresinde bunun dışında sürekli olarak 20 yaşıma kadar uyku harici yarım saatte bir sigara içtim en az. Geçen sene spor yaptığımda bile kaslarımı dinlendirirken ağzımda bir sigara oluyordu.
Yemek sonrası sigarası, yemek öncesi sigarası.
Kola ile sigara, bilgisayar başında gece boyunca bitirilen sigara pakedi.
Tek içtiğim marka olan Viceroy'un biriktirdiğim kutuları.
Sinirlenince bitirilen paketler, ertesi sabah hemen yenisini almaya çıkmalarım.
Gece sigaram bittiğinde sokaklar boyunca tekel arayışları...
Arkadaşlarla toplanıldığında içilen haddi hesabı olmayan sigara.
Ciğerlerim ne haldedir bilmiyorum, dün 1.5 paket sigara bitirdim ve iki paket gezmeye başlamıştım en son, sigaraya başladığım günden beri doktora gitmeye korkuyorum çünkü ben astım hastasıyım, sigara içmek benim gibi birisinin yapması gereken son şey.
Dün gece nefes alırken ciğerlerimin ötmesinden uyuyamadım resmen,sabahtan beri kendime paket almadım, almamak için direniyorum.
Sigarayı bırakmak istemiyorum, sigara içmeyi gerçekten çok seviyorum, alkol falan kullanmam ama sigara apayrı birşey benim için, duramıyorum içmeden ve bu artık ciddi bir sorun çünkü içmeden duramadığında bağımlı oldun demektir.
İşte böyle, bugün sigara içmeyeceğim, yarın sinirim tepemde gezeceğim içmediğim zamanlar çok sinirli oluyorum.
Bırakmaya çalışıyorum, arada tek tük içebilirim en azından belki ilk aşamaya böyle başlamalıyım bilmiyorum.
Yarın yetiştirmem gereken dergi yazıları var, onun başında kahve yanında sigara içmeden nasıl duracağım hiç bilmiyorum.
10.07.2009
Sabit ve İnsan
Üzülüyorum bazen çünkü belki sabit olmak istiyorum kendi hayatımda. Değişmemek hep ama hep aynı kalmak. En büyük kayaları bile zaman ve su aşındırıyorken bu dünyanın böyle birşeye izin vermesi imkansıza yakın birşey.
Bazen bunu yapabilirsiniz. Bazen gerçekten geriye dönüp baktığınızda hiçbirşeyin değişmemiş olduğunu anlarsınız, herşey yerinde sayıyordur ve siz hala aynı sabitsinizdir. Belki bu nano ölçekte görülebilen ufak moleküllerin değişimi gibidir. Aslında olduğun yerdesindir sakalın uzar saçların seyrelir fakat sen hala sabit bir şekilde yaşıyorsundur.
Değişmeyi istemek ve bazen bunu reddetmek durum gereklerince olabilitesi gayet mümkün şeylerdir belkide.
Bazen ise insanlar o kadar sabittirlerdir ki kendi kişisel tarihlerinin Alfa ve Omega'sı olamazlar bile. Dışarıdan sürekli olarak açıklardır, zaman kontrol eder hepimizi ve zaman ipleri çeker zamanı geldiğinde, tekrar o zaman öğreniriz zamandır aslında hükmü kırılmayan.
Sabit olmak istemek ile değişim istemek arasındaki fark belki sadece geçen zamanın farkıdır. Sıcakta bunalan bir insan nasıl su istiyorsa eksi derecelerdeki insanın sıcağı istemesi gibi durumlardır etki eden zamana ve sabitliğe.
Ben bazen sabit olmasını istiyorum herşeyin, zamanın ve içinde bulunduğum bedenin sabit bir şekilde madde ve uzay yasalarının dışında varolmasını istiyorum. Böyle bir varoluş mümkün olsaydı eğer işte o zaman gerçekten Tanrı'nın tasmasının kopuşuna şahit olabilirdik.
Fakat durum şu ki; Ben tanrıya inanmam.
5.07.2009
Interpol - a time to be so small
Interpol - A Time to be So Small
bottom of the ocean
saw him under the boat
saw you making knots
saw you get the rope
a boy appearing on the deck
making it lurch
he whistles and he runs
saw you in distraction of
sleeping slow despair
bursting in a rapture
but he wasn't even there
feature is a creature
though you wish you were the wind
boat will not stop moving
if you tie him up until the end
he whistles and he runs so hold him fast
pray the lord the wants to let it last
he might succumb to what you haven't seen
he has a keen eye for what you didn't see
when the cadaverous mobs
in the doors to the tent
and man, meanwhile you cannot be
i want you to be there
when he gets to the end
have to find a way
3.07.2009
Gerizekalı
Hep birlikteydik, yazlıkta.
Ve ben hakikatten gerizekalıydım.
1.07.2009
Imperial Guard olmak
O Silent Hill vari hastahanede gözlerimizi açtığımızda 2 saat boyunca dışarı çıkmaya çalışıp RP-dışı korkudan ve stresten bir hal olmuşken, hastahanenin oyunun başından beri neden sarsıldığına ve kimi yerlerinin neden çöktüğüne kafa yorarken, koridor boyu cesetlerle çevriliyken, 2 saatin sonunda hastahane lobisinin dış dünyaya açılan kapısını açtığımız vakit, hiçbirimiz bir Predator tank ve Warp spider görmeyi beklemiyorduk. Ve sonra Jacen pis pis sırıtıp başından beri adını gizlediği oyunun Warhammer 40K olduğunu söylediğinde arka plan müziği değişti ve hep beraber "FOR THE EMPEROR" diye bağırarak hayatımızın en güzel 2 saatlik RP prelude'unu yaşadık.
Teşekkürler Jacen
28.06.2009
Svefn-g-englar
Im Here Again
Inside You
Its So Good Staying Here
But I Stay A Short While
I Float Around In Underwater Hibernation
In A Hotel Connected To The Electricity Board And Nourishing
But The Wait Makes Me Uneasy I Kick The Fragility Away
And Shout I Have To Go - Help
I Explode Out And The Peace Is Gone
Bathed In New Light
I Cry And I Cry - Disconnected
A Ruined Brain Put On Breasts
And Fed By Sleepwalkers
27.06.2009
Realizm
Realizm 1850’li yıllarda Fransa’da başlamış bir akımdır, genel olarak sanatın ve sanatçıların koşullar ne olursa olsun gerçeği betimlemelerini savunuyordu. Gerçekliği hiçbir şekilde çarpıtmadan görsel bir şekilde yakalamak isteyen Realistler’in yapıtları çoğu zaman bunu bütün çıplaklığı ile uyguladığı için tepki toplamıştır, bu akımın öncüleri ve savunucuları olarak gösterilebilecek iki figür vardır. Bunlardan birisi Gustave Courbet, diğeri ise Edouard Manet’tir.
Burada öne çıkarmamız gereken bir başka konu daha var, eğer yaratımlar Dünya’nın kendi içindeki kusurları kapatmaya yönelik, yani mükemmele yönelik bir estetik kavramını arıyor idiyseler, realizm tamamen kusurları olduğu gibi göstermeyi amaçlayan bir akımdı, burada şunun üzerinde durmamız gerekebilir, acaba gerçekten “Mükemmellik” kavramı “Hatalı” olan mıdır? Yoksa tamamen “Hatasız” olan “Mükemmel” midir? Bu fikirler irdelendiğinde şu ana kadar yaratılmış en mükemmele yakın, düşünebilen, sonsuz potansiyeli olan varlığı incelememiz gerekebilir; insanı.
İnsan gerçekten kusursuz bir varlık ise (ki şahsi görüşüme göre kesinlikle değil) en baştan sanatsal yapıtlara ihtiyacı olmaması gerekiyor, burada sanatı bir şekilde kişinin eksik yanlarını tamamlayan estetik olgusunu arayışı olarak görürsek zaten mükemmel olan bir varlığın böyle şeylere ihtiyaç duymaması gereklidir. Fakat ne yazık ki kusurlu olan insan kendisini böyle kabul etmekten öte sürekli sanatta ve evriminde mükemmele yakını aramış, evrensel estetik değerleri gözüne güzel görünen olarak kalıplaştırmış ve bunları tabulaştırarak sanatta çeşitli akımların ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
İşte burada duralım, geçen yazımızda Kübizm ortaya çıktığında insanların kafasında çeşitli düşüncelerin oluştuğunu anlatmıştım, bundan sonra gelecek olanlar daha farklı ve daha devrim niteliği taşıyan eserler olacaktı. Gerçekten Kübizm’den sonra ortaya çıkanlar Güncel Sanat denilen olayın ortaya çıkmasına kadar bir çeşit “momentum” oluşturmuştur. Fakat ben size asıl zaman tablosunu göstermek isterim. Öncelikle elimizde bir tarih öncesi sanatı var, duvarlara aktarılan bizonlar, geyikler yada çeşitli tanrı resimleri. Bunun çok sonrasında 1300’yılları içinde başlayan ve büyük bir gelişimin öncüsü olan Rönesans var, bu daha sonra Uluslar Arası Gotik ve Klasikçilik olarak uzar gider, işte bunların tam ortasında bir Realizm var. Uzun bir doğru parçası düşünelim, bu doğru parçasının en sol kısmında Rönesans var ise tam ortasında Realizm en sağ kısmında ise Güncel Sanat var. Yani şunu diyebiliriz; Zaman geçtikçe sanat “Verilen emek ve gözetilen estetik değerler” iken , günümüze yaklaştıkça özellikle Kübizm’den sonra daha çok “Düşünce ve bunun arkasında yatanlar” olmuştur. Realizm ise bunların tam ortasında durur iki düşünceye içinde de değildir, sadece gerçeği yalın ve estetik değerlere ihtiyaç duymadan, salt bir şekilde yansıtmayı ele alır.
Ne yazık ki bu kadar basit değil, insan inandığı herhangi bir şeye “bu benim realitem” dediği sürece kimse onu sorgulayamaz, zaten bu düşünceler bilinçaltını esas alan “Gerçek Üstücülük” akımını doğurmuştur. Milyarlarca insanın yaşadığı bir gezegendeyiz, burada her insanın farklı bir realite algısı olduğunu düşündüğümüzde bunu kanımca üç kategoride değerlendirmeliyiz; Bedensel realite, evrensel realite ve bilinçaltı. Bunlardan ikisi sanat tarihi boyunca işlenmiş olanlardır. Bilinçaltı Gerçeküstücüler tarafından incelenmişken,bedensel realite Realizmciler tarafından incelenmiştir. Evrensel Realite ise kanımca henüz işlenmemiş bir konudur, Güncel Sanat yapıtları daha çok Dünya’nın sorunları yada bireysel sorunlar ile ilgili cevaplar talep ederken her şeyi bir bütün olarak almakta zayıf kalmaktadır. O halde şunu diyebiliriz ki Realizm’in kırılma noktasını başlatıp nötr bir taraf tuttuğu zamanlar Güncel Sanat’ın yolunu açmıştır, Güncel Sanat ise gelecekte evrensel realitelerin işleneceği akımlara yol açacak ve böylece sanat yavaş yavaş insanlık tarihinin sonuna doğru her şeyi bir bütün olarak ele almayı başaracaktır (yada ben çok pozitif bir insanım)
26.06.2009
Lord of War
24.06.2009
Mert feat Kolombus
Sevgili Mert, sana mektup yazdım fakat bana dönmüyorsun.
Eğer bir kızım olursa adına ne koyacağım biliyormusun?
Bunu hergün duyuyorsun biliyorum ama ben senin en büyük hayranınım.
Şu yaptığın eski stüdyo kayıtlarına bile sahibim.
Dört saat ve sen sadece hayır dedin.
Ayne senin gibi olmak istiyor, seni benden çok seviyor.
Ocak'ta Kadıköy'de görüştüğümüzde demiştin ki bana yazarsan
Altı ay oldu ve hala birşey yok, bunu haketmiyorum!
Şu anda arabadayım, otobanda 90 yapıyorum!
Buda aynı şey, beni boğulmaktan kurtarabilirdin!
Hey Mert, bagajda kız arkadaşım var!
[Mert]
Sevgili Kolombus, sana daha önce yazacaktım ama çok meşguldüm
Kız arkadaşım hamile demişsin, ne kadarlık oldu?
Ne kadar boktan olabilir ki?
Kız arkadaşın ve sen birbirinize yardımcı olmalısınız birbirinize ihtiyacınız var
Umarım bu mektup zamanında eline geçer
Hayranım olmanı istiyorum sadece boktan şeyler yapmanı istemiyorum
Arabada bir kaset bulmuşlar, fakat kime olduğu açıklanmadı