30.12.2009

Dread





29.12.2009

Mutfak

erken uyurum.
kapımda kilitler.
benimkisi paranoya olmaktan öteye gider.
helâya gitmem.
sakıncalı her yer.
odamdaki küçük şişe çişim için beni bekler.
korkuyorum ben herşeyden
asla tanışmam yeni birisiyle.
yetinmeyi bilenlerden sayılırım günden güne.
odamda herşey.
dışarısı niye?
bakarsın çürümüş kalbim, yaptıklarımdan kendime
korkuyorum ben herşeyden
korkuyorum ben herşeyden
korkuyorum ben herşeyden
korkuyorum ben herşeyden

28.12.2009

Yapmak Yıkmaktır

Yeni yıldan beklentilerimi bilmiyorum, kendimi tanımadığım gibi. Neler yapabileceğimi bilmiyorum, artık bu konuda düşünmüyorum. Basit olmasını istiyorum sanırım artık çoğu şeyin, basit olsun.

Daha kötü şeyler yaşamam diyordum fakat 2009 benim için hayatımda gördüğüm en büyük ihaneti yaşadığım sene oldu, aynı zamanda hayatımda olmadığında "yapamayacağım" şeyler var diyordum 2009 yılında, bunun doğru olmadığını gördüm.

Yapabiliyorum.

2010 Yılından fazla bir beklentim yok çünkü 2009'un sonu bana istediğimi verdi, harcanmış 1.5 yılımı bana geri veremeyecek belki hiç bir şey fakat her zaman olduğu gibi yaşadıklarım beni öyle farklı noktalara götürdü ki, buna müteşekkürüm.

24.12.2009

Arcana'nın Son Günü


Korkuyla bekledik hepimiz, korkuyla. Yere göğe sığdıramadığımız tanrılar, değer verdiğimiz o büyük tanrılar,herşeyiyle beklediklerimiz ve herşeyiyle bizi sevenler. İhanet ettiler.

Koca gezegende o kadar az kişi kaldık ki artık, herşey yok olmuş gibi, herşey kurumuş, herşey çorak ve koyu sarı renkte. Uzun zamandır inandığımız tanrılar dövüyorlar dünyayı sanki çekiçle bir demire vurur gibi vuruyorlar. Her sallantıda gökyüzü başımıza yıkılacak gibi oluyor, son kalanlarla beraber her gecemiz korku içinde geçiyor. Sığınağımızın tepesinde kilometrelerce büyüklükte varlıklar, dünya sallanıyor her adımlarında. Gözlerimiz göremiyor artık, zehirli bulutlar yeşil gece ışıkları ile karışıyorlar güneş battıktan sonra, bu ışıkların ardında devasa boyuttaki tanrılar, her gece savaşıyorlar, bulabildiklerini öldürüyorlar, bizi öldürüyorlar. Belki bunu istemiyorlar fakat biz fazla küçüğüz, onların önem verdikleri ölçütlerde olamayız.

Günler geçmiyor, sığınakta sadece bir avuç insanız, diğerlerinden haber alamıyoruz, nerelerdeler bilemiyoruz, tek bildiğim hissettiğim nefret, herşeye karşı.

Hiç başınıza geldi mi? Bazen bir nefret duyarsınız, bu yaşadığınız birşey olabilir, bu size ihanet eden birisi olabilir, bu sizin sevdiğiniz birisinin ölümünden sonra kabullenemediğiniz için tanrıya duyduğunuz nefret olabilir. Kara, dipsiz, sonu olmayan bir nefret.

İşte bundan bahsediyorum, ancak dünya yandığında acımın dineceğini düşünüyorum, ancak herkes öldüğünde, dünya üzerinde tek bir canlı varlık kalmadığında dinecek kadim acım.
Bu koyu kan kırmızısı nefretim vücudumda,ruhumda,bütün korteksimde cayır cayır yanıyor. Her geçen gün ruhumu biraz daha bitiriyor, yakıyor, azaltıyor, kullanıyor. Aynı benzinin ateş alması gibi, insan kalıntılarını görüyorum rüyalarımda bazen. Kilometrelerce büyüklüğünde cesetlerden ve kemiklerden oluşmuş insan kalıntıları. Elime benzini alıyorum ve alttan itibaren boşaltıyorum, hepsini yakıyorum usulca ve ısınmaya başlıyorum.
Harika bir duygu. İnsanların hepsi cayır cayır yanıyorlar ve ben sadece izliyorum, nefretimin ruhumu tüketmesi gibi, o beni tükettikten sonra rahat bir şekilde toprağın üzerine atıyorum kendimi, yıldızlar hala görünüyor, yıldızlar hala çok güzel, yıldızlar hala çok duru...

Pek çok şey düşünüyorum, kimi zaman kozmik şeyler, kimi zaman Tanrı'nın kendisi, kimi zaman unuttuğum geçmişimden tanıyamadığım veya hatırlamadığım silüetler ve çocukluk anılarım.

Ne kadar yıl geçti? Bin? İki bin? Ne kadar çok farklı gerçeklikleri dolaştım? Nerelere gittim ve neler yaşadım?

Bunları yaparken asla yalnız olmadım, kimi zaman benim kadar güçlü pek çok yoldaşım yardımcı oldu bana, kimi zaman bizzat kendim başka boyutlardan veya gelecekten gelip el uzattım kendime. Ama hep yanımda ruhumun yarısı vardı. Baphomet oğlu Orexis hep benimleydi. Bana güç verdi, beni korudu, kimi zaman feda etti kendisini benim için fakat asla yılmadı.

Artık oda gitti, iblislerin ve meleklerin soyu kuruyalı yüzlerce yıl oldu, sadece efsaneler ve eski ahitlerde yaşıyorlar artık, benim şahit olduğum şeyleri anlatsam bile kimse inanmaz. Bütün astral kapılar, bütün paralel gerçeklikler yok oldu, insanlığın tek Tanrı'sını ise kendim öldürdüm ellerimle zira Lucifer aynı şekilde.

Korkunç güçlere hükmettim, farklı gerçekliklerde kendi egomu tatmin etmek için istilalar başlattım, gezegenler yönettim.

Herşey oldum ama herşey, bütün herşeyi yaşadım. İnsanlığın potanisyelini ve limitlerini gördüm, hiç tahmin etmezdim kendi limitlerimi göreceğimi. Ben ki normal bir insanken bir Tanrı'dan fazlası olma mertebesine ulaşmış bir varlıktım, insan olarak ölüyorum, öleceğim.

Orexis gittiğinden beri hiçbir gücümü kullanamıyorum, kendimi korumak için kılıcımı bile kaldıramaz haldeyim, vücudum yaşlanmıyor hala, Orexis'in bana bıraktığı hediyelerden birisi bu, yaşlanmıyorum ve hasta olmuyorum fakat ölümsüz değilim, bir kılıç darbesi veya bu sığınaktan uzak kalırsam öleceğim kesin. Psikolojik sorunlar ise Orexis artık zihnimi güçlendirmediği için tohumlarını salmış durumda, paranoya, depresyon, insan olmanın getirdiği bütün negatif şeyleri yaşıyorum artık, hoşuma gitmiyor, bunu istemiyorum.

Biyolojik anne ve babamın bana koyduğu ismi unuttum, yüzlerce farklı isimler yüzlerce farklı diyarda biliniyorum fakat gerçek ismimi bilmiyorum, trajik...

Sığınağın tepesinden sesler geliyor, büyük ihtimalle yakınlarda "tanrılar" savaşıyor, günün birinde bu sığınağı bulacaklar ve öleceğiz...

Bir Tanrı'dan az ve bir insandan fazlayım...

13.12.2009

Kırılmayacak Hatır - Deniz Cem Demir

Evet yazmayacağım bir daha bloguma. Alttaki en sondu fakat başlıktan anlamayacağınız üzere rica edildi. En azından uzun bir süre yazmayacağım. Nedeni kişisel aslında, biraz yalnızlık biraz yabancılık. Türkiye'yi oluşturanlardan ayrı ayrı tiksindiğim şu günlerde teker teker, her kümeden rahatsız eden binlerce konu birikmesinden aslında çektiğim şu acı.

Farkettim ki, hayır... Farkettik ki uzun zamandır konuşmamışız. Olan bitenin farkında değilmişiz. Kelimelerin benim ağzımdan çıkması, düşüncenin benim kafamda oluşması ben, ben, hede höt yapmaz beni. Çünkü ben ben değilim.

Sizler bilmezsiniz bunu. Ben dememenin ne olduğunu, benlikten çıkmayı ve bütün olmayı. Çıkan şeyler bizden çıktı gençlik. Biz... Birinci çoğul olup hala şahısın temel özelliklerini korumak nedir bilmezsiniz ey ikinci çoğul şahıs. Toparlanıp bir kümese biz tıkmadık sizi. Kendi kendinize oldunuz birey birey bir küme.

Bakın asla anlamayacağınız bir yazı bu. Çünkü kişisel değil. Bizlerden söz konusu, birler değil. Sıfırdan mı başlasak?

Başlangıçlar önemli değil gençlik. Önemli olan siz. Siz nesiniz? Bunu cevaplandırabilir misiniz? Ne olduğunuzu şu ana nasıl geldiğinizi uzun uzun yazabilir misiniz? Yoo hayır, ebediyatıp edebiyat parçalamaktan hayatı sorgulamaktan bahsetmiyorum. Yaşınız gibi davranabilir misiniz? 15-16-17-18? Parçalanan, sorgulayan, çok yazan ve sonucunda saçmalayan bir gençlik olmak yerine birazcık o ikinci hanelerin önündeki 1'e yakışır olsanız? Değer bilseniz, saygı duysanız belki biraz basit olsanız kısaca kasmasanız?

Bakın gelin sizlere Biz'den bahsedeyim. Biz nedir biliyor musunuz? Biz tenefüs zilini savaş çağrısı olarak duyup cetvellerle düello yapmaktır. Birbirimizden utanmadan çekinmeden, cinselliği pornoyu ve her geçen gün uzayan pipi boylarımızı görüp, iğrenmeden çekinmeden ve gay olmadan topluca 31 çekmektir. Öncesinde Biz, ilk pornoyu beraber izleyip, suç işlemiş misali cd'yi saklamayı fikir birliğince reddedip, camdan dışarı atmaktır.

Biz, dersane çatılarına çıkmaktır. Derse geç kalıp dersi "tröölll"lemektir. Okul çıkışı toplanıp, mahalledeki lüks siteye kaçak girip güvenlik kameralarına el hareketi yapmaktır. Köpeklerden kaçmaktır. Okuldan kaçalım deyip 2 saat anne babalarımız evden gitsin diye apartman boşluklarında saatlerce oturmaktır.

Biz olmak, ayna kırıp dizini yarıp 30 dikiş yemeğe rağmen okula gidip, 3 gün önce bowling oynarken ayağını kıran arkadaşınla göz göze gelip kahkaha atmak demektir. Biz olmak, kek yutup ölümden dönmek demektir. Biz olmak, yara izi demektir.

Biz olmak aynı anda konuşmamak da demektir, bunu hiç düşündünüz mü? Aradan 2 gün geçse bile kopmamak, 2 ay bırak 2 yıl geçse bile hala aynı zevklere sahip olmak demektir. Hala aynı şeylere gülmek, aynı şeylere sinirlenmek demektir. Niye konuşmıyorsun insan bir arar deyince sen aradın mı ki deyip kitlenmek demektir. Konuşmayı, muhabbet etmeyi korkmadan bir anda bıçak gibi kesmek demektir. Yıllarca arkandan konuşulsa bile affetmek demektir. Yolda karşısına çıkıp yakasına yapışıp "Ben bunu hakedecek ne yaptım??" diye hesap sormak demektir. Biz olmak yakana yapıştı diye korkudan titremek, yakasına yapıştın diye de sinirden titremektir.

Biz olmak birbirine hayran olmak demektir. Yaptıklarına, düşüncelerine saygı duyup durduk yere bunları düşünmek demektir. " Nasıl böyle davranabiliyorsun ki senin yerinde olsam ağzını burnunu kırmıştım" diye merak etmektir. Aynı şeyi yaşadın mı da gidip "Haklıymışın, cidden ağzını burnunu kırmadım" demektir.

Biz olmak evet oyun oynamak demektir, film izlemek, müzik dinlemek, kitap okumak demektir. Fakat şu an olduğunuz yaşlarda atıp tutmadan, forumlara girmeden oyun oynamak demektir. Biz olmak karşılık beklemeden çat diye karşısına çıkıp 4 tane cd vermektir üzerine ellerinle kapak yapıp. Biz olmak, adsl bile olmadığı zaman toplanıp MMO oynamak demektir. İngilizcemiz bile yetmese, anlamasak bile aynı anda 6 kişi bir oyuna başlamak demektir.

Biz olmak buluşmak demektir ve her buluştuğunda bambaşka konular hakkında konuşmak demektir. Biz olmak, gecenin köründe habersizce arkadaşının balkonundan evine girmek demektir. Çığlığını duyan annesinin seni görüp hoşgeldin deyip gülme krizine girmesi demektir. Biz olmak, babaanne ben geldim deyip boyalı saçları yıkayıp okula dönmek demektir. Senin annen çok korkunç olm, izin verir mi ki diye kafa patlatmak demektir.

Biz olmak bu kadar şey yaşamaya rağmen hala ağlamak demektir. Hiçbir şeyin yetmemesi demektir. İçinin hala içini yemesi demektir. Ve yanında hiç kimsenin olmaması demektir. Böyle yap, şöyle yap diyecek, şunu dinle bunu ye bunu oyna bunu izle dicek kimsenin olmaması demektir.

Biz olmak, biz bize olmak demektir.

Biz olmak, bize bir şey diyecek birinin olmaması demektir.

Biz olmak, bireyliğini hiçe saymak... Biz olmak sadece BİZ olmak demektir.

Siz olmak nedir?


13 Aralık 2009 Pazar - Deniz Cem Demir - Namı diğer DCD

12.12.2009

Rough Hands


was I left behind?
Someone tell me, tell me I survived.
Don't look so surprised that I'm home, but just for tonight.
With rough hands and sore eyes
so don't speak, I am tired.
Let's just live through this lie.

She says i swear too much,
she says a lot of things,
well I'd swear every other word if I could
for her I'll make an attempt.
Sometimes love isn't about how much someone suits you
but how much you're willing to change to suit them.

All my bones are dust,
(Two people too damaged too much too late)
and my heart's sealed with rust.
(Two people too damaged too much too late)
These hands will always be rough.
(Two people too damaged too much too late)
I know this won't count for much.
(Two people too damaged too much too late)

One day my hands were too soft,
one day she said, "I'm tired".
one day her clothes were on my floor,
one day, empty bottles.

Well I'm not saying she's my last.
I'm just saying that she could have been,
it doesn't matter how rough these hands get.
It doesn't matter cause I'm not her man.

Rough hands
rough days,
rough hands
rough nights,
rough hands,
rough season,
rough hands,
rough fights...

All my bones are dust, (rough hands, rough days)
(Two people too damaged too much too late)
and my heart's sealed with rust. (rough hands, rough season)
(Two people too damaged too much too late)
These hands will always be rough. (rough hands, rough days)
(Two people too damaged too much too late)
I know this won't count for much. (rough hands, rough season)
(Two people too damaged too much too late)

7.12.2009

Otobüs

Otobüs geliyor
Bense durakta
Bekliyorum
Usulca
Bir elimde sigaram,
Diğerinde çantam
Otobüs durağının yanında
Sigara ağzıma girdi
Vücuduma işledi
Derken otobüs geldi
Bindim otobüse gezdim
Her kıyıya köşeye
Ve dedim ki kendi kendime
Ah hayat
Koşan arabalar
Yürüyen Martılar
Ah hayat
Rengarenk kitaplar
Acı dolu hayatlar...

18.11.2009

Benden sonra sen

savaş isteyenlerden farkımı anlatacağım
küçük bir kuyudayım
nasıl olsa çıkacağım
verilen, hep son nefesti
(bu)yapabileceklerimden.
hepimiz ayrı tarafta.
görünen ve görünmeyen.
el altından çok şey geçti.
yenilen ve yenebilen.
karanlıktan korkmayanlar için
ele gelebilen.

17.11.2009

Arayış

Kendime geldiğimde bir bankta yatıyordum, neler olduğunu bilmiyordum, soğuktu.

Vücudumun ağrıdığını hissettim, ayağa zar zor kalktım ve bir süre vücudumu umursamadan yürüdüm, bulunduğum yer bomboş bir koruydu, hava buz gibiydi ve üşümeye başlamıştım, hafiften yağmur atıştırıyordu.

Toprak kokusu çok keskin bir şekilde burnuma geliyordu, eğer daha iyi bir durumda olsaydım bu hoşuma gidecekti, fakat bu şekilde çekilmez geliyordu.

Üzerimde çok eski bir deri palto vardı, onun altında ise basit bir şort, ayaklarım ise çıplaktı. Yağmurun altında yürürken sol kolumdan bir sıcaklık gelmeye başladı, göz attığımda kolum baştan sona yarılmış ve ne kadar süre yattıysam deri kendi kendine kaynamıştı, fakat hareket ettiğim için yara tekrar açılmıştı ve oluk oluk sıcak kan akıyordu soğuk toprağa.

"Kahretsin" diye fısıldadım dişlerimi sıkarak.

Yapabileceğim birşey yoktu, kolumu tutarak yola devam ettim, bir kasaba veya bir yerleşim birimi bulabilirsem kendimi kurtarabilirdim.

Soğuk hava başımı ağrıtmaya başlamıştı, sinir uçlarım uyuşmuş olmalıydı ayaklarım bastığım yeri hissetmiyordu, her yerim uyuşmuştu ve artık tek istediğim uyumaktı.

Ağzımdan sıcak kanın geldiğini hatırlıyorum, kanın metalik ve o bildik tadı (Neden kanın tadına bu kadar aşinaydım o sırada düşünmedim) üzerimde pasif bir mutluluk etkisi yaratıyordu. Yüz üstü kapaklandığımı hatırlıyorum, eğimli bir yerde düşmüş olmalıyım ki yuvarlanmaya başladım.

Önce kafamı büyük bir taşa vurdum ve kan akmaya başladı, sonra kaburgamın içine sert bir tahta parçası girdi, ciğerlerim delindiğinden bütün vücuduma oksijen nüfus etmeye başladı, acı verici bir deneyimdi. En son kafama aldığım darbe ve yüzlerce çiziği umursamayarak ağzımdan gelen kanlarla bilincimi kaybetmiştim.

İki hafta sonra gözlerimi tekrar açtığımda aynı alanda yatıyordum, zayıflamıştım fakat hala yaşıyordum, ölmek benim için mucize olurdu.

Beni neyin hayatta tuttuğuna dair bir bilgim vardı elbet, diğer insanlara göre bu vücudun artıları vardı, eksileri olduğu gibi.

Ağzımdaki kanlar kurumuş ve lekeleşmişti, silmeye çalışmadım, yırtık kıyafetlerim üzerimde ayağa kalktım, eklemlerim iyileşmiş gibiydi, akciğerimdeki delik kapanmıştı ve başım ağrımıyordu, yağmur durmuştu üstelik.

Bütün bu başıma gelenler sonucunda beni hayatta tutmak ona büyük bir güç harcatmış olmalıydı, bu sebeple tartışmak istemedim, kavga edecek gücümüz yoktu ikimizinde.

Sonra ülkenin Güney kısmına doğru yolumuza devam ettik, hep beraber.

27.10.2009

Megaman

░░░░░░░░░░░███
░░░░░░░░░███▒▒█
░░░░░░░░█▓▓▓█▒▒█
░░░░░░░█▓▓▓▓▓████
░░░░░░░█▓▓▓▓▓█▒▒▓█
░░░░░░█▒▓▓▓▓▓▓██▓█
░░░░░░█▒▓▓░░░░▓▓░█
░░░░░░█▒▓░░░██░█░█
░░░░░░░█▓░░░██░█░█
░░░░░░██▓░░░░░░░░█
░░░░██▒▒█▓░████░███
░░░█▓▒▒▒▒█░░░░░█▒▒▓█
░░░█▓▓▒▒▒▒█████▒▒▓▓█
░░█▓▓▓▒█▒▒▒▒▒▒▒█▒▓▓▓█
░░█▓▓███▒▒▒▒▒▒▒███▓▓█

22.10.2009

Uyanış II

Uzun paltosunu üzerine geçirip saçlarını arkaya attı ve her zaman cebinde taşıdığı sigara pakedini çıkartıp içinden bir tane çekti.

Uzun bir nefes çekti, sonra bir daha, sonra bir daha.

Hepsini uzun bir soluk ile verdi, ciğerlerindeki ıslık seslerini umursamayarak.

Boynunu çatırdattı, uzun zamandır pratik yapmamıştı ve vücudu paslanmıştı, uzun zamandır onun geri gelişini bekliyordu, beyninde uzun zamandır gitmemişti, hep oradaydı, hep orada kalacağı gibi, fakat sonunda fiziksel olarak dönmüştü, tanrım dönmüştü.

Elleri titriyordu korkudan, bu dünyadaki tek korktuğu kişi oydu, tek çekindiği kişi oydu, tek gerçekten onu dizlerinin üzerinde ağlatabilecek kişi oydu, nefret ediyordu ondan, aynı zamanda onu çok seviyordu, herşey üzerine yemin edebilirdi ki onu öldürmek istiyordu, bu en çok istediği şeylerden birisiydi.

Elleri soğuktan buz kesmişti, vücudu hamlaşmıştı, beyninin içindeki tek dostu ile konuşmayalı o kadar uzun zaman olmuştu ki artık onu unutmuş gibiydi, fakat o hep oradaydı, kardeşi için orada olmak zorundaydı.

Bu yaşamdan kaçabilmesini sağlıyordu o ve geri gelmesi gerekiyordu, akıl sağlığını koruyan yegane varlıktı o siyah yaratık.

Dişlerini sıktı, gülmeye başladı, yağmur suları kaşlarından ve saçlarından akarken manyaklar gibi gülüyordu, geri gelmişti sonunda, sonunda geri gelmişti.

Sigarası bittiği gibi yenisini yaktı.

"Kardeşim...artık bana ihtiyaç duymadığını sanıyordum..."

Aynı ağızdan çıkan bu farklı ses onun sesiydi.

"Sana hep ihtiyacım var, yalnız kaldığımda deliliğimin beni ele geçirmemesini sağlayan yegane bariyer sensin..."

Elini cebine atıp metal bir obje çıkarttı.

Onu bunu kullanarak bulabilirmisin?

Ses ufak bir kahkaha atıp onayladı "Bulabilirim"

"O halde bul"

"Bulunca ne olacak?"

"Onun varlığını artık sonlandıracağım, fazla sorun teşkil ediyor"

"Yalancı"

"En az senin kadar kardeşim"

"Onu öldürmek yetmeyecek, varlığını silmeliyim, asla varolmamış gibi olmalı, o zaman rahat bir şekilde ölebilirim...Zaten bu akciğer kanseri ile fazla vaktim kalmadı"

"Fazla vaktim kalmadı..."

Four Years Foreplay

21.10.2009

Big Boss'a Saygı Duruşu



War has changed. It's no longer about nations, ideologies, or ethnicity. It's an endless series of proxy battles fought by mercenaries and machines. War - and its consumption of life - has become a well-oiled machine. War has changed. ID-tagged soldiers carry ID-tagged weapons, use ID-tagged gear. Nanomachines inside their bodies enhance and regulate their abilities. Genetic control. Information control. Emotion control. Battlefield control. Everything is monitored and kept under control. War has changed. The age of deterrence has become the age of control... All in the name of averting catastrophe from weapons of mass destruction. And he who controls the battlefield... controls history. War has changed. When the battlefield is under total control... War becomes routine.

13.10.2009

Doğum


Bir ameliyat masasında uyandığımı hatırlıyorum, vücudum kaskatı kesilmiş haldeydi, herşeyi görüyor duyabiliyordum, vücudumda herhangi bir hissiyat ise söz konusu değildi.

Kesif bir hastahane kokusu geldi burnuma, hastahane ve metal kokusu, anlam veremedim, soğuktu.

Sonra kendimle ilgili birkaç şeyi düşündüm? Kimdim ben? Bu soruları soracak kadar "bilinçli" olduğuma göre unutmuş olmalıydım, kim olduğumu bilmiyordum bu sebeple panikledim. Kopuk oldu sanki biraz herşey, düşündüğümün farkındaydım fakat bu düşünceler sıralı bir şekilde faks makinesinden çıkar gibi işleniyordu kafamda. Bunu hissediyordum evet.

Bir doktor sürekli olarak vücudumun üzerinde çalışıyordu, kan yoktu, kan kokusu almadım, kan kokusunu nerden duyduğumu hatırlamıyorum. Yaşamımla ilgili pek çok şey gibi.

Kafamın içinde milyonlarca düşünce,duygu,çelişki dolaşıyordu fakat hiçbirisine odaklanamıyordum. İlk önce kendi benliğimle ilgili panikledim, sonra çevrem ile ilgili, tümden gidiyordum. Bunun bir adı vardı okulda öğrendiğimi hatırlıyorum fakat ne okuduğumla ilgili hiçbir fikrim yok, acaba felsefemi okumuştum?

Doktor sevecenlikle suratıma bakıyordu, yanında ise güzeller güzeli bir kadın vardı, kadın doktora yardım ediyor gibiydi.

Böyle birşeyi ilk defa görüyordum, androidler benim uzmanlık alanımdı, hatta bununla ilgili bir doktora tezim, kitaplarım ve kendi üretimim olan basit androidler vardı. Fakat bu yaşayan bir Frankenstein canavarıydı. Zamanın en güçlü işlemcileri beyninin yarısını kaplıyordu, sekiz çekirdekli bu korkunç işlemci onun duygularını, düşüncelerini ve algılarını kontrol ediyordu fakat bu işin kontrol kısmını beyin uyguluyordu. Ayrıca dikkatimi çeken başka birşey daha vardı ki; Bu işlemcinin bir işletim sistemi üzerinde çalışmasıydı. Bu insanın üzerine bir işletim sistemi yüklemişlerdi, belirli saat aralıklarında bu sistem yüzünden genç adamın vücuduna bir toksin salgılanıyordu. Bu toksin yüzünden beynin hafızayı ve duyguları kontrol eden kısmı sürekli olarak kısmi bir felç halindeydi. Yani kim olduğunu bilmeden, sadece emirleri algılayabilsin diye yaşayan bir varlık haline getirilmişti.

Hayatımda hiç böyle birşey görmemiştim, vücudun yapılanmasında gencin kendi bedenini kullanmışlardı fakat üzerindeki hırpalanmış zırh ile pek çok yapay parça eklenmişti.Özellikle organların çoğu yapaydı, akciğerler sentetikti, boşaltım sistemi ise vücudun düzenli aralıklarla bu zırhımsı deriden kırmızı bir sıvı akıtması ile oluyordu. Güneş ışığından başka birşeye ihtiyaç duymuyordu, güneş ışığında kendisini şarj eden bu beden anladığım kadarıyla bir ay boyunca ışıksız ortamda çalışır durumda kalabilirdi.

Bu teknoloji şaşırtıcıydı, fakat büyük ihtimalle düşmanın eline geçtiğinde tanınmasın diye onu üreten şirket bütün sistem dosyalarını ve onun tanınmasına izin verecek herşeyi silmeye programlamıştı işletim sistemini.

Yani ya ben yeni bir kişilik yazacaktım, yada eski kişiliğini bu toksini salgılayan sistemi devre dışı bırakıp tekrar ona yükleyecektim, anılarını unutmak istiyormuydu bilmiyorum fakat etik olan bu diye düşündüm.

Böylece yaklaşık 54 saatlik bir operasyondan sonra en sonunda sistemi devre dışı bırakabildim.



Zaman kavramımı yitirmiştim fakat en sonunda birşeyleri hatırlıyor gibiydim, nazik doktor sonunda gülümseyerek bana adımı sorduğunda bende gülümseyerek cevap vermiştim ona, hala dün gibi hatırlarım, yeni yaşamımın başlangıcıydı o gün;

Adını hatırlıyormusun evlat?

Adımı hatırlıyordum, fakat yalan söyledim...O isimle beraber hatırlamak istemediğim anılar ile gözlerim dolmaya başlamıştı.

Beni bu hale getirmelerini kendim istemiştim...Ve artık ne kadar yanlış bir karar verdiğimi daha iyi anlıyordum akmayan gözyaşlarım sayesinde...

26.09.2009

Like a Boss

24.09.2009

The Dante's Inferno Test has banished you to the Seventh Level of Hell!
Here is how you matched up against all the levels:
LevelScore
Purgatory (Repenting Believers)Very Low
Level 1 - Limbo (Virtuous Non-Believers)Very Low
Level 2 (Lustful)High
Level 3 (Gluttonous)Very High
Level 4 (Prodigal and Avaricious)High
Level 5 (Wrathful and Gloomy)Extreme
Level 6 - The City of Dis (Heretics)Low
Level 7 (Violent)Extreme
Level 8- the Malebolge (Fraudulent, Malicious, Panderers)Extreme
Level 9 - Cocytus (Treacherous)High

Take the Dante's Inferno Test

13.09.2009

Great Teacher Onizuka Opening



Crash! Im in the coolest drivers high!

11.09.2009

Yokedilebilen ve herşey


Burada iletişim araçlarının genelinin aslında materyal bir obje olması sorun teşkil ediyor. İnternet ve Medya ağlarına baktığımız vakit aslında hepsinin kaynağının fiziksel boyutları ne kadar olursa olsun en nihayetinde materyal objeler olduğunu görürüz. Borsa, ticaret, para, yaşam,savunma,cinsellik gibi hayatın pek çok alanında büyük oranlarda dominasyon sağlayan internet ağlarının sadece serverlara fiziksel bir güç uygulandığında çökecek olması demektir bu.
Manyetik alanlar bozulduğu zaman bildiğimiz anlamdaki modern yaşamın bir anda yok olması demek bu. Bütün insanların duygularını düşüncelerini bir ağ halinde birbirine bağlayan bu yapay dünyanın çok basit nedenlerle tamamen yok edilebilir olması onu anlamsız yapabilir mi gerçekten bu benim cevap aradığım sorulardan birisi uzun süredir.

İnsanların beyninde oluşturulan simülasyon olgusunu yaratan aslında başından beri ilkel içgüdüler olmalı. Eğer yaşam simüle edilmiş bir gerçeklik olarak düşünülürse pekala insanın temelinde yatan özünden çıkış alarak kurduğu karakteri ve toplumdaki yeri bir nevi kabul edilebilir oluyor. Din gibi kavramların ortaya atılması ile özellikle insanlar yaşamlarında kendilerini ulvi amaçlara sahip bireyler olarak görebiliyor, anlam arayışlarını yanlış yerlerde yapabiliyor ve en önemlisi kendini diğer şeylere kapatabiliyor. Kafamızda simüle edilen gerçekliğin sınırlarının ortadan kaldırılması bir nevi sanat ile mümkün kılınabilir. İnsanlar önlerine hazır gelen şeylerle kendilerini limitlerler. Medya manipülasyonlarının ve sürekli sonu gelmez dizilerin, yarışmaların, asparagas haberlerin en büyük amacı budur, zihinlerin odağını daraltmak, kişiyi küçülen dünyasında hapsetmek ve orada kalmasını sağlamak.

Sanat insanları bu kapıdan çıkmaya davet ediyor bir nevi. Kişinin kendine özel yaratımları ve yaratma gücünü farketmesinin insanlar üzerinde etkisi muazzam. Özellikle güncel sanat yapıtlarında interaktivite bu sebeple önemli bir faktör, insanları ortak bir yaratıma dahil etmek ve bunun içinden kendi fikirlerinin oluşmasına yardımcı olmak, bence bu sanatçının en önemli misyonu olmalı ki burada tekrar "farkındalık" kavramına geri dönüyoruz sanırım.

Buna biraz ayna içinde ayna etkisi denilebilir. Her bakışta kendini görmek fakat aslında kendi yansımanın yansımasının yansımasındaki derinliğe şahit olup özgürleşmek belki.

Tabii hepsi tartışmaya açık her zaman ki gibi.

6.09.2009

Antagonist olmak




İşte bunu seviyorum!

4.09.2009

Arkanı dönersen yüzünü görmem


Herşey öyle başlamamıştı aslında, herşey çok daha farklı başlamıştı, diğer insanların anlattıkları gibi değildi. En azından ben öyle hatırlamıyorum.

Bir çukura düşmüştüm orası kesindi, derin fakat gözlerimi kıstığımda görebiliyordum, o an körlüğün kötü birşey olabileceğini düşündüm, hoş değildi ve istemiyordum.

Ellerimle yeri yokladım, soğuk ve davetkar değildi, oradan gitmemi istiyordu, bu isteğine boyun eğdim.

Işıklar gözlerimi kamaştırıyor ve gözlerimden sular geliyor, tuzlu, insansı sular bunlar, gözyaşı denildiğini okumuştum bir yerlerden, hangi geçmişe dair olduğunu hatırlamıyorum.
Aslında onca yaptığım şeyden sonra böyle bir sonu bekliyordum kendime, hepsine yardım etmeye çalışmıştım, hepsini sevmeye çalışmıştım, onlar gibi yemiş onlar gibi yaşamıştım, beni aralarına kabul etmelerini istemiştim. Fakat benim türüm çok daha farklıydı, beni sevmediler ve hep benden korktular, annem bana yabancılarla arkadaş olmamamı söylemişti. Benim türüm yalnızdı ve hep yalnız kalacaktı.

Çocukluğuma dair birşeyler hatırlıyorum, flu. Babamı hatırlıyorum, yaramazlık yaptığında beni odama kapatır ve çıkmama izin vermezdi, dayak yerdim fakat beni sevdiğinden dövdüğüne emindim. Annemi hiç tanımadım, büyük ihtimalle babamın birlikte olduğu herhangi bir kadındı, beni doğurduktan sonra babamın onunla işi bitmişti, annemi tanımadım ben babamı tanıyorum sadece.

Soğuğu artık çok daha iyi hissediyorum, geldiğim yerde her mevsim sıcaktır bunu size söylemek istedim şimdi. Mevsimlerle aram iyi olmadı buraya geldim geleli, çok çabuk değişiyorlar ve ben sıcağa alışığım, böyle nemli yerlerde kendimi iyi hissetmiyorum, böyle tasarlanmamıştım ben.

Bütün ölü kardeşlerime selam olsun, hepsini geçtiğim için özür dilerim, kaybetmemişim belkide hayatımdaki ilk yarışı varolurken, sonra herşey kayıp ve güç geldi, belkide rahime doğru giderken ki çabam tüm hayatım boyunca vermeyeceğim çabaların toplamıydı.

Sonra seni hatırladım, yanımdayken ve seninleyken herşeyin ne kadar sıcak olduğunu, aynı vücudu paylaşırken herşey çok daha güzeldi, arkanı dönerken yüzünü seçebiliyordum bir anlığına.

Aklım karıştı, konudan uzaklaşıyorum, fazla alışmışım kendim ile ilgili konuşmaya.

Pardon, unuttum işte.

Konuşmayalım biraz, sessizlik iyi gelir.

Arkanı dönersen yüzünü görmüyorum, dönme.

Lütfen arkanı dönme, yüzünü seçmek istemiyorum, geleceğim sağ tarafımda ise sen solumdasın ve arkanı dönersen hoş şeyler hatırlamayacağım, lütfen dönme.

Hayır arkanı dönme.

Pardon gene konudan uzaklaşıyorum.

Nemli ve yosunlu bu alan canımı sıkıyor, yosunlar gözlerime ve ağzıma giriyorlar, konuşamıyorum sayıları birden fazla, sayamıyorum çünkü yavaş yavaş gözlerimin içine giriyorlar, bu hoş değil ve bağırıyorum.

Babamı çağırıyorum, babam gelmiyor, babam yok, babam öleli çok yıl olmuş, babamın suratını hatırlamıyorum, baba neredesin ?

Ah hayır sen arkanı dönmeyeceksin, arkanı dönersen lanet beynini kafandan çıkartır ve vücudundaki bütün sinirleri teker teker parçalarım.

Orospu

Arkanı dönme tamam mı ? Beni böyle görmeni istemiyorum sebebi bu aslında,utanç içindeyim, beni böyle görme.

Yemin ederim arkanı dönersen omurganı parçalayacağım, yemin ederim arkanı dönersen seni bir daha sevmeyeceğim, seni sevmiyorum. Arkanı dönme tamam mı? Seni seviyorum.

Arkanı dönersen yüzünü görürüm, arkanı dönme tamam mı ?

Şimdi olmaz, yosunların suratımdan çekilmesini bekliyorum, biraz beklersen eğer ağzımdan ve burnumdan çekilirler eminim, ben kötü şeyler yapmadım beni neden öldürmek istesinler değil mi?

Konuşmayalım iki dakika, konsantre olmalıyım.

Arkanı dönme ama.

Şimdi bekliyorum, yosunlar bütün vücudumu kaplıyor, derim nefes alamıyor sanki, çok sıkışık oldu, bana fırında hapis olduğum günü hatırlatıyor, fakat orada hareket edebiliyordum.

şşt, arkanı dönme, birazdan geçecek tamam mı?

Birazdan normale döneceğim ve sen beni gene seveceksin tamam mı?

Hayır hayır lütfen arkanı dönme

Arkanı dönersen senin canını çıkartmak zorunda kalırım, arkanı dönersen asla herşey aynı olamaz.

Arkanı dönüyorsun, arkanı dönme demiştim.

Tamam arkanı dönebilirsin, ama bana bakma tamam mı?

Hayır, senin sevgini istemiyorum.

Hayır, sikeyim seni.

Orospu.

Sen bir orospusun.

Pis bir orospu.

Bana bakma demiştim.

Arkanı dön.

Nefes alamıyorum.

Lütfen bana bakma

Nefes alamıyorum yalvarırım bana bakma, sen bakarsan ben öleceğim.

Ölmek istemiyorum.

Bana bakma ....

Bakma bana...

Anne...


3.09.2009

Bounen no Xam'dou


I have this vacancy in my heart
There's just something that's always tearing me apart
I don't know why I ever let you go
Now, there is no one to bear with me


2.09.2009

Bro Fist


Ben bir insan ahbabıyım, insan ahbabı duygularına sahibim, Mars'ta yaşıyorum, Kapitalistim.


Cebir Soruları


Bir tren 80km hızla istasyona yaklaşmaktayken frenlerinin çalışmadığını farkeder. Yardımsever bir samuray yolcu istasyonda bekleyenlerin kafalarını keserse trenin duracağına karar verir, trenin durması için kaç tane yolcunun kafasını kesmelidir?

1.09.2009

Allah belanı versin Neil Blomkamp






Bu filme sequel yapmazsanız, bir District 10 gelmezse, bilinen bütün Tanrılar belanızı versin. Ulan orospunun evladı, "Film çok başarılı olursa belki bir sequel yaparım" demişsin, sonrada "Yapacağım proje District 9 evreninden bağımsız olacak" diyorsun. Sen böyle bir şaheser yarat, Dünya'nın en sağlam bilimkurgu filmini yap, deliler gibi yarıda bırak hikayeyi, sonra git bunları de, senden nefret ediyorum Neil Blomkamp, kendini beğenmiş piç kurusu. Ama ben biliyorum sen bu filme bir sequel yapmayacaksın, göt gibi bırakacaksın bu güzelim filmi, işte o zaman kaltak, işte o zaman senin vücudunu kendi ellerimle parçalayacağım, o zaman öldüreceğim seni. Bir insanın hevesi bu kadar kursağında bırakılmaz, resmen Wikipedia'da "Sequel" kısmını okurken kalbim güm güm atmıştı, ve sen bunu dedin, sen bu filme bir sequel yapmayacağını söyledin...Umarım götüne girmiştir District 9'un başarısı adi şerefsiz, bu kadar asabımı bozdun...

31.08.2009

Kardinal Kuşları


Gece saatlerinde garip şeyler olur
Bugünün tohumları, yarının çiçekleri
Numaralardan konuşanlar, büyük affedilmeyi reddederler
Bütün güçlü insanlar, ellerinizi kaldırın ve sunun
Bütün tutunduğumuz o batıl inançları
Geneva'daki bilgeler e8 vs ile ilgili düşünürken
Güneş sırıtışını gizleyerek kendisini saklar
Ve gün batımının kendisini göstermesini bekler.

Kardinal kuşları
Ağaçlarda yuva yapan
Şarkılarımızı duyun
Masumiyetiniz ile bana hükmedin

Gece vakitleri garip şeyler olur
Beyaz kuyruklar sıyrılır ve kurtlar beslenir
Çam ağaçlarından eski aşkların hayaletleri eser
Omurgasız nikotin bebekleri doğar

Denizlerin tanrısı üç başlı asasını savuruyor
Biz alevlerimizi tiranların kemikleriyle közlüyoruz
Güneş yankılar ve toz içine kaçıyor.
Ve gün batımının kendisini göstermesi için bekliyor.

Kardinal kuşları
Ağaçlarda yuva yapan
Şarkımızı duyun
Ve saflığınız ile bana hükmedin

Kardinal kuşları
Uçun artık
Gecenin karanlığında yuvanıza dönün
Bilmemeniz gereken şeyler var

Kardinal kuşları
Kardinal kuşları
Kardinal kuşları...


29.08.2009

Berserk OP - Tell me why

Nefret


Gelip geçici herşey. Bu içimdeki boşvermişlik ve kimseye inanmama hissinin böyle olmasını umuyorum.

Bu korkunç melankoli, dört duvarın üzerime gelişi, sokaktaki insanların tehditkar bakışları altında eziliyorum resmen. Size içimdeki insan düşmanlığını anlatmaya çalışsam kelimeler işlevini göremez. İnsanlardan gerçekten nefret ediyorum. Bu kimseye özel birşey değil kendim dahil insan ırkından korkunç bir tiksintiyle nefret ediyorum. İnsanlarla teması itici buluyorum, tek dokunabildiğim ve bana dokunmasından irite olmadığım kişi kız arkadaşım ile annem. Bana kol attığınızda veya el şakası yaptığınızda inanın çok rahatsız oluyorum, temas gibi şeyler midemi bulandırıyor. İnsan doğasından, insan doğasının yıkıcılığından ise daha çok nefret ediyorum. Aslında düşündüğümde kalbim çok büyük bir nefret ile sıvanmış durumda, çok az şeyi seviyorum ve daha az kişi ile anlaşabiliyorum. Hayvanları insanlardan kat ve kat daha çok seviyorum, kediler özellikle bu örneğin başında geliyorlar.

Sosyal olarak hiçbir sıkıntım yok insanlarla anlaşabilmenin yollarını biliyorum, egoya giden o dikenli yolun nasıl olduğunu biliyorum, haritam var.

Sonuç olarak, bomboş bir kabuk gibiyim. Ruhum falan yok gibi, yaşamak için yaşıyorum ve herşeyi boşverdim. Eskiden bir takım amaçlarım vardı Güzel Sanatlar Fakültesine girmek, çizer olmak , sanat yapmak gibi. Artık bunları bile pek az önemsiyorum. Çok çok çok içim geçmiş gibi, dışarı çıkmak yorucu geliyor, diyalog kurmaktan kaçıyorum insanlarla, MSN gibi programlar ile ancak diyalog kurmaya tahammül edebiliyorum insanlarla, forumlar ise bu yönden çok daha rahat.

Aslında kendime karşı dürüst olduğumu düşünüyorum, sonuçta ne olduğum ve nelerden nefret ettiğim çok belli. Uzun zaman insanları sevmeye zorladım kendimi, fakat bu sanırım doğumdan itibaren vardır bir kişide veya hiç yoktur, bununla ilgili herhangi bir psikolojik analiz yapamayacak kadar sıkkın ve yorgunum,tek yapmak istediğim içimi dökmek.

İçinde bulunduğum duruma "ergen hezeyanı" diyeceğim fakat ergenliği geçeli oldu. Sanırım bu şu ana kadar gelişen karakterimin içinde bulunduğu durum.

Eğer öyleyse, gerçekten çok boktan.

Not: Büyük ihtimal bu yazıdan sonra tekrar "Komiklik ve şakalar" moduma geçeceğim, o zaman hiçbir ciddiyeti kalmıyor olayın değil mi ?

19.08.2009

8.08.2009

Paranoya


Hiçbirşey olamama korkusu yüzünden, hiçbirşey olamama olasılığı.

1.08.2009

Relapse

Lately I've been hard to reach.

I've been to long on my own

Everybody has a private world where they can be alone.

I don't know how or ,why or when.

I ended up in this position im in

I'm starting to feel distant again.

30.07.2009

Takva


"Çok Alâmetler belirdi,
vakit tamamdır.
Haram, helal oldu
helal haramdır.
Kendi kendimizle yarışmaktayız gülüm.
Ya ölü yıldızlara götüreceğiz hayatı
Ya da dünyamıza inecek ölüm."

Nazım Hikmet Ran

22.07.2009

Distillers vs Spinnerette



Brody Dalle sen ne bok yediğini sanıyorsun ?

Sen bizim sert mizaçlı punk ablamızdın, niye böyle şeyler yapıyorsun niye solo kariyere başlayanlar sapıtıyor?

Şarkılarıda beğeniyorum ama Brody lan bu...Bağırıp çağırmalı.

Aşağıdaki görüntüler en son Distillers dönemi konserlerinden, bir burada bakın bir Spinnerette kliplerinde bakın...



Biz bu halinle sevdik seni Brody, kendine gel, tekrar seyirciye donuk donuk bakmanı istiyoruz.

20.07.2009

Herşey olur



Sadece değişen yaşam şartları var, onun dışında herşey iyi ve herşey yanlış.

Yada belkide insan 21 yıllık öz kardeşi birden bire evlenip gidince biraz yalnız hissediyor.

Artık 3 kişiyiz Bahar Sokak'ta ve bir oda boş.

16.07.2009

Psalms of Planets : Eureka SeveN



Dünya'nın en güzel animesine saygı duruşu.

Dünya'nın en güzel açılışı.

12.07.2009

Sigara



Liseden mezun olduğumdan beri "zincirleme" bir şekilde sigara içiyorum. Vücuduma 1 haftalık bir ara vermiştim sadece bir keresinde bunun dışında sürekli olarak 20 yaşıma kadar uyku harici yarım saatte bir sigara içtim en az. Geçen sene spor yaptığımda bile kaslarımı dinlendirirken ağzımda bir sigara oluyordu.

Yemek sonrası sigarası, yemek öncesi sigarası.

Kola ile sigara, bilgisayar başında gece boyunca bitirilen sigara pakedi.

Tek içtiğim marka olan Viceroy'un biriktirdiğim kutuları.

Sinirlenince bitirilen paketler, ertesi sabah hemen yenisini almaya çıkmalarım.

Gece sigaram bittiğinde sokaklar boyunca tekel arayışları...

Arkadaşlarla toplanıldığında içilen haddi hesabı olmayan sigara.

Ciğerlerim ne haldedir bilmiyorum, dün 1.5 paket sigara bitirdim ve iki paket gezmeye başlamıştım en son, sigaraya başladığım günden beri doktora gitmeye korkuyorum çünkü ben astım hastasıyım, sigara içmek benim gibi birisinin yapması gereken son şey.

Dün gece nefes alırken ciğerlerimin ötmesinden uyuyamadım resmen,sabahtan beri kendime paket almadım, almamak için direniyorum.

Sigarayı bırakmak istemiyorum, sigara içmeyi gerçekten çok seviyorum, alkol falan kullanmam ama sigara apayrı birşey benim için, duramıyorum içmeden ve bu artık ciddi bir sorun çünkü içmeden duramadığında bağımlı oldun demektir.

İşte böyle, bugün sigara içmeyeceğim, yarın sinirim tepemde gezeceğim içmediğim zamanlar çok sinirli oluyorum.

Bırakmaya çalışıyorum, arada tek tük içebilirim en azından belki ilk aşamaya böyle başlamalıyım bilmiyorum.

Yarın yetiştirmem gereken dergi yazıları var, onun başında kahve yanında sigara içmeden nasıl duracağım hiç bilmiyorum.

10.07.2009

Sabit ve İnsan

Sabit olmak nasıl birşeydir? Asla değişmemek, hep aynı olduğun yerde kaya gibi darbelere banamısın dememek. Kendi evrimine engel olmak. Engel olurken acı çekmek.Geriye dönüp baktığında "bunlar ve bu benmişim fakat artık değilim" diyememek.

Üzülüyorum bazen çünkü belki sabit olmak istiyorum kendi hayatımda. Değişmemek hep ama hep aynı kalmak. En büyük kayaları bile zaman ve su aşındırıyorken bu dünyanın böyle birşeye izin vermesi imkansıza yakın birşey.

Bazen bunu yapabilirsiniz. Bazen gerçekten geriye dönüp baktığınızda hiçbirşeyin değişmemiş olduğunu anlarsınız, herşey yerinde sayıyordur ve siz hala aynı sabitsinizdir. Belki bu nano ölçekte görülebilen ufak moleküllerin değişimi gibidir. Aslında olduğun yerdesindir sakalın uzar saçların seyrelir fakat sen hala sabit bir şekilde yaşıyorsundur.

Değişmeyi istemek ve bazen bunu reddetmek durum gereklerince olabilitesi gayet mümkün şeylerdir belkide.

Bazen ise insanlar o kadar sabittirlerdir ki kendi kişisel tarihlerinin Alfa ve Omega'sı olamazlar bile. Dışarıdan sürekli olarak açıklardır, zaman kontrol eder hepimizi ve zaman ipleri çeker zamanı geldiğinde, tekrar o zaman öğreniriz zamandır aslında hükmü kırılmayan.

Sabit olmak istemek ile değişim istemek arasındaki fark belki sadece geçen zamanın farkıdır. Sıcakta bunalan bir insan nasıl su istiyorsa eksi derecelerdeki insanın sıcağı istemesi gibi durumlardır etki eden zamana ve sabitliğe.

Ben bazen sabit olmasını istiyorum herşeyin, zamanın ve içinde bulunduğum bedenin sabit bir şekilde madde ve uzay yasalarının dışında varolmasını istiyorum. Böyle bir varoluş mümkün olsaydı eğer işte o zaman gerçekten Tanrı'nın tasmasının kopuşuna şahit olabilirdik.

Fakat durum şu ki; Ben tanrıya inanmam.

5.07.2009

Interpol - a time to be so small




Interpol - A Time to be So Small

bottom of the ocean
saw him under the boat
saw you making knots
saw you get the rope
a boy appearing on the deck
making it lurch
bubble of your interests
ready to burst

he whistles and he runs

saw you in distraction of
sleeping slow despair
bursting in a rapture
but he wasn't even there
feature is a creature
though you wish you were the wind
boat will not stop moving
if you tie him up until the end

he whistles and he runs so hold him fast
pray the lord the wants to let it last
he might succumb to what you haven't seen
he has a keen eye for what you didn't see

when the cadaverous mobs
in the doors to the tent
and man, meanwhile you cannot be

i want you to be there
when he gets to the end
have to find a way

3.07.2009

Gerizekalı

Yazlıktaydık birşey yaptım ama hatırlamıyorum. Babam sen varya hakikatten gerizekalısın demişti. Ne yaptığımı gerçekten hatırlamıyorum, bir gün hatırlarsam neden gerizekalı olduğumu öğreneceğim.

Hep birlikteydik, yazlıkta.

Ve ben hakikatten gerizekalıydım.

1.07.2009

Imperial Guard olmak


O Silent Hill vari hastahanede gözlerimizi açtığımızda 2 saat boyunca dışarı çıkmaya çalışıp RP-dışı korkudan ve stresten bir hal olmuşken, hastahanenin oyunun başından beri neden sarsıldığına ve kimi yerlerinin neden çöktüğüne kafa yorarken, koridor boyu cesetlerle çevriliyken, 2 saatin sonunda hastahane lobisinin dış dünyaya açılan kapısını açtığımız vakit, hiçbirimiz bir Predator tank ve Warp spider görmeyi beklemiyorduk. Ve sonra Jacen pis pis sırıtıp başından beri adını gizlediği oyunun Warhammer 40K olduğunu söylediğinde arka plan müziği değişti ve hep beraber "FOR THE EMPEROR" diye bağırarak hayatımızın en güzel 2 saatlik RP prelude'unu yaşadık.

Teşekkürler Jacen

28.06.2009

Svefn-g-englar

Sigur Ros - Svefn-g-englar
Im Here Again
Inside You
Its So Good Staying Here
But I Stay A Short While
I Float Around In Underwater Hibernation
In A Hotel Connected To The Electricity Board And Nourishing
But The Wait Makes Me Uneasy I Kick The Fragility Away
And Shout I Have To Go - Help
I Explode Out And The Peace Is Gone
Bathed In New Light
I Cry And I Cry - Disconnected
A Ruined Brain Put On Breasts
And Fed By Sleepwalkers

27.06.2009

Realizm


Realizm 1850’li yıllarda Fransa’da başlamış bir akımdır, genel olarak sanatın ve sanatçıların koşullar ne olursa olsun gerçeği betimlemelerini savunuyordu. Gerçekliği hiçbir şekilde çarpıtmadan görsel bir şekilde yakalamak isteyen Realistler’in yapıtları çoğu zaman bunu bütün çıplaklığı ile uyguladığı için tepki toplamıştır, bu akımın öncüleri ve savunucuları olarak gösterilebilecek iki figür vardır. Bunlardan birisi Gustave Courbet, diğeri ise Edouard Manet’tir.

Realizm çoğu zaman eleştiri ve toplumsal gerçekçiliği ön planda tutmuştur, yapıtlarda işlenen en önemli nokta hiçbir zaman romantik öğeler işlenmemiş olmasıdır, Dünya ne ise odur ilkesini benimseyen realistler genelde kışkırtıcı olmaktan çekinmemişlerdir. Materyalist bir dünya görüşü ile İdealizm,Maniyerizm,Romantizm,Simgecilik ve Modernizm gibi akımlara karşı çıkmışlardır. O dönemin insanları genellikle resimlerde estetik öğelere, aranan güzelliğe, genel olarak gösterilen çıplaklığa alışkındılar, fakat Realistlerin tuvale aktardığı çıplaklık kavramı ile anlatılmak istenen neredeyse bir Fahişe’nin çıplaklığıdır. Dönemin sanat anlayışı çoğu kavram ile bölünmüş olsa bile hala çeşitli renk uyumları , tuval estetiği gibi konular üzerinde kendisini özgürleştirememişti, insanların yaşam sürdüğü gerçek dünya üzerinde zıt renklerle bir kompozisyon oluşabilirdi belki fakat sanat adına tuvallere yansıyan çoğu zaman bu olmamıştı, özellikle sanatçılar sürekli olarak peşlerinde koştukları evrensel estetik ilkelerinden kurtulmaya çalışmamışlardı.

Burada öne çıkarmamız gereken bir başka konu daha var, eğer yaratımlar Dünya’nın kendi içindeki kusurları kapatmaya yönelik, yani mükemmele yönelik bir estetik kavramını arıyor idiyseler, realizm tamamen kusurları olduğu gibi göstermeyi amaçlayan bir akımdı, burada şunun üzerinde durmamız gerekebilir, acaba gerçekten “Mükemmellik” kavramı “Hatalı” olan mıdır? Yoksa tamamen “Hatasız” olan “Mükemmel” midir? Bu fikirler irdelendiğinde şu ana kadar yaratılmış en mükemmele yakın, düşünebilen, sonsuz potansiyeli olan varlığı incelememiz gerekebilir; insanı.

İnsan gerçekten kusursuz bir varlık ise (ki şahsi görüşüme göre kesinlikle değil) en baştan sanatsal yapıtlara ihtiyacı olmaması gerekiyor, burada sanatı bir şekilde kişinin eksik yanlarını tamamlayan estetik olgusunu arayışı olarak görürsek zaten mükemmel olan bir varlığın böyle şeylere ihtiyaç duymaması gereklidir. Fakat ne yazık ki kusurlu olan insan kendisini böyle kabul etmekten öte sürekli sanatta ve evriminde mükemmele yakını aramış, evrensel estetik değerleri gözüne güzel görünen olarak kalıplaştırmış ve bunları tabulaştırarak sanatta çeşitli akımların ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

İşte burada duralım, geçen yazımızda Kübizm ortaya çıktığında insanların kafasında çeşitli düşüncelerin oluştuğunu anlatmıştım, bundan sonra gelecek olanlar daha farklı ve daha devrim niteliği taşıyan eserler olacaktı. Gerçekten Kübizm’den sonra ortaya çıkanlar Güncel Sanat denilen olayın ortaya çıkmasına kadar bir çeşit “momentum” oluşturmuştur. Fakat ben size asıl zaman tablosunu göstermek isterim. Öncelikle elimizde bir tarih öncesi sanatı var, duvarlara aktarılan bizonlar, geyikler yada çeşitli tanrı resimleri. Bunun çok sonrasında 1300’yılları içinde başlayan ve büyük bir gelişimin öncüsü olan Rönesans var, bu daha sonra Uluslar Arası Gotik ve Klasikçilik olarak uzar gider, işte bunların tam ortasında bir Realizm var. Uzun bir doğru parçası düşünelim, bu doğru parçasının en sol kısmında Rönesans var ise tam ortasında Realizm en sağ kısmında ise Güncel Sanat var. Yani şunu diyebiliriz; Zaman geçtikçe sanat “Verilen emek ve gözetilen estetik değerler” iken , günümüze yaklaştıkça özellikle Kübizm’den sonra daha çok “Düşünce ve bunun arkasında yatanlar” olmuştur. Realizm ise bunların tam ortasında durur iki düşünceye içinde de değildir, sadece gerçeği yalın ve estetik değerlere ihtiyaç duymadan, salt bir şekilde yansıtmayı ele alır.

Güncel Sanat artık tamamen düşüncenin materyal manifestasyonundan ibaret , estetik değerler gözetmeden ortaya konulandır. Bunlar arasında emek harcananı var harcanmayanı var orası ayrı, emek harcayan sanatçılarımıza selam olsun. Sanat ve Estetik problemi günümüzde daha kompleks bir hal almışken o dönemin sanatçıları belki de her şeyi toptan halletmeye hiçbir dönem yaklaşılamadığı kadar daha çok yaklaşmıştır. Gerçekliği salt ve yalın bir halde düşünelim, sizin gerçekliğiniz, her gün gördüğünü imajlar ve davranışlar. Size sormak istiyorum, bunlar sizin gerçekliğinizi oluşturan öğeler değil midir? En azından yeryüzünde bedensel olarak bir yaşam sürdürüyorsanız siz bu kıstaslara “gerçeklik” demek durumundasınız, eğer “gerçeklik” göreceli bir kavram olmasaydı sorun burada çözülebilirdi ve bu yazıyı hiç yazmıyor olurduk.

Ne yazık ki bu kadar basit değil, insan inandığı herhangi bir şeye “bu benim realitem” dediği sürece kimse onu sorgulayamaz, zaten bu düşünceler bilinçaltını esas alan “Gerçek Üstücülük” akımını doğurmuştur. Milyarlarca insanın yaşadığı bir gezegendeyiz, burada her insanın farklı bir realite algısı olduğunu düşündüğümüzde bunu kanımca üç kategoride değerlendirmeliyiz; Bedensel realite, evrensel realite ve bilinçaltı. Bunlardan ikisi sanat tarihi boyunca işlenmiş olanlardır. Bilinçaltı Gerçeküstücüler tarafından incelenmişken,bedensel realite Realizmciler tarafından incelenmiştir. Evrensel Realite ise kanımca henüz işlenmemiş bir konudur, Güncel Sanat yapıtları daha çok Dünya’nın sorunları yada bireysel sorunlar ile ilgili cevaplar talep ederken her şeyi bir bütün olarak almakta zayıf kalmaktadır. O halde şunu diyebiliriz ki Realizm’in kırılma noktasını başlatıp nötr bir taraf tuttuğu zamanlar Güncel Sanat’ın yolunu açmıştır, Güncel Sanat ise gelecekte evrensel realitelerin işleneceği akımlara yol açacak ve böylece sanat yavaş yavaş insanlık tarihinin sonuna doğru her şeyi bir bütün olarak ele almayı başaracaktır (yada ben çok pozitif bir insanım)

26.06.2009

Lord of War


"There are over 550 million firearms in worldwide circulation. That's one firearm for every twelve people on the planet. The only question is: How do we arm the other 11? "

24.06.2009

Mert feat Kolombus

[Kolombus]
Sevgili Mert, sana mektup yazdım fakat bana dönmüyorsun.
Cep telefonumu , çağrı cihazımı ve ev telefonumu aşağıda yazıyorum.
Sonbaharda iki mektup attım sanırım almadın.
Posta idaresinde sorunlar olmuş olmalı.
Bazen adresleri çok kötü yazıyorum ondandır.
Neyse boşver, nasılsın, ailen nasıl?
Benim kız arkadaşımda hamile, yakında benimde ailem olacak.
Eğer bir kızım olursa adına ne koyacağım biliyormusun?
Arcana koymayı düşünüyorum.
Arkadaşın ile ilgili olayı okudumda çok üzüldüm.
Benimde bir arkadaşım bir kadın uğruna kendisini öldürdü.
Bunu hergün duyuyorsun biliyorum ama ben senin en büyük hayranınım.
Şu yaptığın eski stüdyo kayıtlarına bile sahibim.
Odam senin posterlerin ve resimlerinle dolu
Herneyse dostum, bunu aldığında bana dön.
Sadece konuşmak için, senin en büyük hayranın.
Ben Kolombus.

Sevgili Mert, hala aramadın veya yazmadın umarım bir ara dönersin bana.
Sinirli değilim sadece hayranlarına cevap vermemen çok boktan.
Benimle konser çıkışında konuşmak istemediysen
Konuşmak zorunda değildin fakat kardeşim Mustafa için imza verebilirdin.
O benim küçük kardeşim, sadece altı yaşında.
Soğukta sadece seni bekledik gelirsin diye.
Dört saat ve sen sadece hayır dedin.
Bu çok boktan çünkü sen onun idolü gibisin.
Ayne senin gibi olmak istiyor, seni benden çok seviyor.
Sinirli değilim fakat bana yalan söylenmesini sevmem.
Ocak'ta Kadıköy'de görüştüğümüzde demiştin ki bana yazarsan
bende sana dönerim, bak bende senin gibiyim
Bende asla babamı tanımadım
O hep annemi aldatır ve döverdi
Şarkılarında söylediğin şeyleri kendime uyarlayabiliyorum
Bu sayede kötü bir gün geçirdiğimde onları açıyorum
Çünkü başka yapacak birşeyim yok depresyondayken işe yarıyor.
Göğsümün ortasında dövmen bile var
Bazen kendimi kesiyorum ki ne kadar kanadığını göreyim
Acı benim için bir adrenalin gibi
Görüyormusun senin dediğin herşey doğru ve sen söylediğin için saygı duyuyorum
Kız arkadaşım kıskanıyor çünkü 24 saat seninle ilgili konuşuyorum
Fakat o seni benim kadar iyi tanımıyor Mert, kimse tanımıyor
Bizim gibi insanların nasıl büyüdüğünü bilemiyor
Beni aramalısın dostum, kaybettiğin en büyük hayranın olacağım
Sevgilerle, Kolombo

Sevgili bay Ben-Hayranlarımı-İplemem
Bu senin kıçına yolladığım son paket!
Altı ay oldu ve hala birşey yok, bunu haketmiyorum!
Benim son yolladığım iki mektubu aldığını bilyiorum
Adresleri mükemmel yazmıştım
Bu yüzden bu kasedi sana yollluyorum, umarım duyarsın.
Şu anda arabadayım, otobanda 90 yapıyorum!
Phil Collins'in şarkısını bilirsin "In the air of the Night"
Boğulan diğer adamı kurtarabilecek olan adam hakkındadır.
Fakat kurtarmamıştır ve Phil hepsini görmüştür.
Buda aynı şey, beni boğulmaktan kurtarabilirdin!
Tek istediğim boktan bir telefon veya mektuptu
Umarım tüm resimlerini duvarımdan yırttığımı öğrenirsin!
Herşeyi bok ettin şimdi umarım geceleri uyuyamaz ve rüyana girer bu.
Ve rüyana girdiğinde umarım uyuyamaz ve çığlıklar atarsın!
Umarım senin vicdanın seni yer ve bensiz bir an bile nefes alamazsın
Bak Mert (çığlıklar)
Kapa çeneni sürtük konuşuyorum burda!
Hey Mert, bagajda kız arkadaşım var!
Fakat ben onun boğazını kesmedim sadece bağladım ben senin gibi değilim
Çünkü boğulursa daha çok acı çeker ve sonunda ölür
Pekala artık gitmeliym neredeyse köprüdeyim
Lanet olsun unuttum bu boku nasıl yollayacağım?


[Mert]
Sevgili Kolombus, sana daha önce yazacaktım ama çok meşguldüm
Kız arkadaşım hamile demişsin, ne kadarlık oldu?
Bak gerçekten kızına o ismi koymana sevindim
Ve ilişikte kardeşin için bir imza var.
Seni şovda görmediğim için özür dilerim, seni kaçırmış olmalıyım
Bunu bilerek yaptığımı düşünmeni istemem
Fakat kendini kesmenle ilgili dediklerin nelerdir?
Unut bunları dostum
Ne kadar boktan olabilir ki?
Bir takım sorunların var Kolombo yardım alman gerekiyor.
Biraz sakinleşip durulmalısın.
Kız arkadaşın ve sen birbirinize yardımcı olmalısınız birbirinize ihtiyacınız var
Belkide ona biraz daha iyi davranmalısın
Umarım bu mektup zamanında eline geçer
Kendine zarar vermeden önce eline geçmeli
Biraz sakinleştiğinde inan herşeyin daha iyi olacağını göreceksin
Benim hayranım olmana çok seviniyorum ama anlamaya çalış
Hayranım olmanı istiyorum sadece boktan şeyler yapmanı istemiyorum
Geçenlerde haberlerde midemi bulandıran birşey gördüm
Herifin biri sarhoşmuş ve arabasını köprüye sürmüş
Bagajda ise kız arkadaşı varmış kız hamileymiş
Arabada bir kaset bulmuşlar, fakat kime olduğu açıklanmadı
İsmini hatırlamaya çalışıyorum, ismi....sanırım sendin...
Lanet olsun...


Eminem- Stan (ft.Dido)