21.05.2010

100.Gün

Hareket etmeye çalıştım, ruhumun derinliklerinden geliyordu haykırışlar.

İçinde bulunduğum durumu tanımlayamadım, bir kuyunun içinde hapsolmak gibiydi bu, benzer şekillerde Klostrofobik tanımlamalar ile açıklanabilir belki, bu noktada korktuğumu itiraf etmem gerekiyor çünkü ne yapacağımı bilmiyordum.

Bir şeyler yapmak istiyordum buna emindim, 14 yıldır bu hayattaydım fakat çoğu yaşıtım vaktini bana yüzeysel gelen, dünyevi şeyler ile geçiriyordu, ezoterik olmak benim için hiç bir zaman seçim olmamıştı, kaderim olmuştu.

Bazen sabah uyandığınızda bilirsiniz, damarlarınızda hissedersiniz, kaç kişiye oldu bu bilmiyorum ama bana olmuştu daha önce. Bu dünyaya gelme sebebiniz çok daha farklıdır, damarlarınızda hissettiğiniz bu kıpırtının sebebi budur, bir şekilde yaşadığınız yaşamın bu olmayacağını bilirsiniz, farklı bir yol vardır sadece biraz kapıyı aralayıp bakmanız gerekir.

Normal yaşamımdan, ailemden, ergenliğimden ve kendi adıma olanları feragat etme sebeplerim arasında kesinlikle insanlara zarar vermek yoktu...en azından başlarda.

İnternet üzerinden edindiğim okült bilgiler sadece fantastik hikayelerdi benim kafamda, gerçek olduklarını kesinlikle tahmin etmiyordum, Cehennem ve Cennet'in varlığı hakkında ise hiç inancım yoktu. Umurumda değildi veya...

O Gece Cehennem'in derinliklerinde, bu habis ve karanlık krallığın prensleri, dükleri, kısacası aklınıza gelebilecek her türlü hiyerarşisi olağanüstü bir mahkeme için toplanmıştı. Cehennem'in altı yöneticisi normal bir insan boyuna göre yüz metrelerce büyük olan tahtlarında devasa bir çember içerisinde oturmaktaydı. Kimisinin tahtı kemiklerden yapılmıştı, kimisinin ise cismi belli olmayan organiklerdendi, Cehennem'in karanlık kakafonisi içinde bu varlıkların nefes alış verişleri bile insanın korteksini titretmeye yeterdi, dayanılmaz bir karanlık Cehennem'de kaybolmuş ruhları sürekli olarak boğmaktaydı, bu devasa varlıkların bulunduğu yer ise koyu kırmızı ve siyahın tek renk olduğu, futbol sahası büyüklüğünde devasa bir alandı.

En son Orta Çağ'da Papalık kurumu ortaya çıktığında böylesi bir mahkeme yapılmıştı Cehennem'de, o dönemden bu döneme kadar savaşlar dışında sessiz ve sakindi Dünya.

Gergin suskunluktan sonra Cehennemin Altıncı Lordu, Baphomet, insanın görebileceği en büyük kabuslara girebilecek o korkunç Keçi kafasını kaldırıp konuşmaya başladı, bu anlaşılmaz, paslı metallerin uzaktan birbirine sürtünmesiyle oluşabilecek garip bir diyalekt idi, Baphomet uzunca konuştuktan sonra devasa mekanın ortasına 3 metrelik siyah bir silüet girdi, uzun beyaz saçları, kemikli vücudu, aşırı çıkık ve deformik kaburgaları ve toynaklı ayakları ile uzaktan insana benzeyen bu varlığın suratı daha ilginçti, kemik beyazı saçlarının çerçevelediği suratında göz soketleri ve burun delikleri yerine simsiyah boşluklar vardı,ağzı ise çenesinin bütününü kaplayan, içinde insan parmağı boyunda sivri ve uzun dişler barındıran, sürekli olarak gülüyormuş gibi görünen bir yarıktı.

Yaratık Şeytanların ortasında dizlerinin üzerine çöktü ve aynı lisanda bir şeyler fısıldadı, bunun üzerine Baphomet'in yanında oturan devasa, sarı siyah yaratıktan bir homurdanma ve vızıldama geldi, Baphomet bir araba kadar olan pençeli parmağını doğrulttu ve tekrar aynı diyalekt içerisinde konuşmaya başladı;

"Sen, Baphomet oğlu Orexais Orexiel Orexis. Bir iblisin uyması gereken en önemli kurala uymadın, ölümlülerin dünyasına direkt bir müdahalede bulunarak bir ölümlünün canına kıydın, bu sebeple Aglaophotis Kuralları gereği seni insanların dünyasına hükm' ediyorum."

Adının Orexis olduğu ortaya çıkan üç metrelik siyah silüet suratını hafifçe ona doğrultulmuş devasa pençeli parmağa değilde onun kilometrelerce gerisindeki surata çevirerek gülümsemesini bozmadan geniş ağzı ve iğne dişleri ile konuşmaya başladı;

"Aglaophotis Kuralları her zaman beni fazla germişti babacığım, bana verdiğiniz o ölümlü ölmeyi hak etmişti! Yattering'in başına gelen olayın benzeri değildi bu! Ben kontrolümü kaybetmedim! Fakat beni ölümlülerin dünyasına hükm' etmek istiyorsan bu sizlerin bileceği iş, Biel'than biliyor ki ölümlüler dünyasında bir kaç yüz yıl benim keyfimi kaçırmayacaktır."

Baphomet bunun üzerine kahkaha ile kanatlarını çırparak çok güçlü bir rüzgar yarattı mekanın içinde, yanındaki sarı siyah iblis ise vızıldayarak güldü, her gülüşünde milyonlarca sinek yaratığın vücudundan fırlıyor gibiydi, diğer taraftaki varlıklar sessiz kaldı. Kahkahalar dindikten sonra Baphomet konuşmasına devam etti;

"Orexai, seni bu sefer Dünya'ya sürgün ol diye yollamıyoruz, verilmiş cezalardan en büyüğünü alacaksın, bir insan vücudu içine sürgün edileceksin."

Bu sözcükler varlığın ağzından döküldükten sonra Orexis'in o gülümsemesi ve suratı değişti, şimdi yerine tamamen sinirli, neredeyse yırtıcı bir hayvanı andıran garip bir hırlama ile birlikte psikotik bakışlar gelmişti;

"BABA, BANA BUNU YAPAMAZSIN!, İSTİYORSAN VARLIĞIMI SONLANDIR!, BENİ AGLAOPHOTIS MADENLERİNDE ÇALIŞTIR! AMA KORTEKSİMİ BİR İNSANLA PAYLAŞMAYA ZORLAMA BENİ, YALVARIYORUM YÜCE BAPHOMET!"

Orexis çıldırmış gibi bağırıyordu, ellerini kafasına götürüyor, kafasını manyaklar gibi yere vuruyordu, her vuruşunda metalik çarpışma sesleri geliyordu.

Baphomet yavaşça elini kaldırdı ve havada bir Pentagram çizdi, anlaşılamayan dilde bir takım şeyler haykırdı ve bütün görüntü anafor oldu, kırmızı siyah iç içe girdi, zaman-mekan büküldü,Cehennem'in çorak, siyah, sadece lavların kapladığı arazisinde kanatlı küçük yaratıklar uçuşup gölgelere fon oldu, yaklaşık 2 dakikalık bu süreçten sonra evren asla eskisi gibi olmayacaktı...

Not: Bloguma yazdığım 100.yazı bu, kimsenin oturup okuduğunu falan düşünmüyorum ama keşke böyle oturup okuyan insanlar olsa, çok gurur duyardım, neyse 100. yazı işte, belirtmek istedim.

Hiç yorum yok: