12.02.2014

Yine uyuyamıyorum, hava yine soğuk ve sıcak arası, ne üşüyorum ne ısınıyorum, vücudum titriyor, yaralarım acıyor, nefes alamıyorum, nefes alamıyorum.

Ara sıra hafif bir Ağustos sonu rüzgarı vuruyor yaralarıma, biraz iyileşmiş hissediyorum ama kısa sürmüyor, hayatımda hiç bir şeyin kısa sürmediği gibi kesinlikle kısa sürmüyor, hep acıtıyor, hep daha derine doğru kesiyor, rüzgar bile cam parçacıklı, insanlar bile keskin.

Kalbimin zayıfladığını hissediyorum, diazem hiç bir işe yaramıyor, "bugün o günlerden biri, bugün o gün" diyorum, yavaş yavaş göz kapaklarım titriyor, ölmekten çok korkuyorum sanırım, ölmekten hiç korkmadığım kadar korkuyorum.

Sonra bir taksinin içindeyim, çok soğuk, bu sefer gerçekten soğuk, kalbim hiç olmadığı kadar hızlı ve düzensiz atıyor, sol kolumu hissetmiyorum, bir şeyler yanlış, bir şeyler ters.

Yapamadığım şeyleri düşünüyorum, hayat kimin için adaletliydi de benim için olmasını beklemiştim acaba diyorum, bunca ergen düşünce arasında gerçekten ölmek istemediğimi hatırlıyorum.

Kalbimin atışının yavaşladığını hissediyorum, sanki biraz daha devam edip duracakmış gibi, çok canımı sıkıyor, ölmemek, ölecek olmak, başım dönüyor, çok yorgunum, devam edemiyorum, kalbim etse ben edemiyorum, herkes ve her şey beni öldürüyor çünkü, hepsi zehirli.

Bütün dünya zehirli, hepsini virgüllerimin arasına sıkıştırmayı başarmıştım oysa, bunu iyi yapabildiğimi düşünüyordum. Sonra çok fazla virgüller kullanarak kurduğum cümlelerin bütün hikayeyi taşıyamaması gibi bunları da kaybettim, yavaş yavaş bana dair her şeyi kaybettim.

İnsanlara üzülmedim, ilişkilere üzülmedim, bitene üzülmedim, gidene üzülmedim. 

Varlığıma neden bulamamaktan en sonunda delirdim, en sonunda varlığıma neden aramayı bıraktım ve sürekli olarak kustum, gerçek yoktu ne de oysa ve bütün uyuşturucular kullanılmıştı.

Her gün daha çok acıdı fakat buna katlanmasını bildim, diğer insanlardan acıyı götürmeleri için medet ummayı kestim, herkes yalancıydı sonuçta, herkes zehirliydi bu yansa üzülmeyeceğim dünya da.

İkinci bir ben yoktu ama, olmasına da gerek yoktu, ben sadece başaramamıştım, ben adapte olamamıştım, ben adapte olamadım.

Vücudumdan bütün sıvılar çıksa, bütün zehirleri akıtsam deliklerimden, dünyanın yarısı boğulurdu, diğer yarısı da hastalanırdı. Zihnimi döksem kaba, en susamış ademoğlu bile içmekten çekinir, iki kere düşünür. Benden ne köy oldu ne kasaba, ölüm bile yanaşmadı yanıma zamanım geldiğinde.

Kimsenin kimseyi istemesi gerekmiyor, kimsenin kimseyi sevmesi gerekmiyor, sadece sevgi düşüncesine katlanmak gerekiyor, vakit geçirmek gerekiyor, tek inancım bir gün en azından ölümün beni alacak olması, en azından ölümün beni kabul edecek olması.

Başından itibaren kimsenin olmadığını farkettiğin vakit, gerçeğin peşinde koşmayı bırakıyorsun çünkü, camdan yapılan binalar ve candan oluşan insanla doğru gelmiyor.

Ruhumu alıp, ağırlığını ölçmeye çalışsanız, yeryüzü ağırlığını taşıyamazdı. Beynimin içini açsanız, içinin ben doğmadan önce kargalar tarafından yendiğini görürdünüz, yarım beyinle yaşayan adam olur mu hiç? ne biçim iş bu? derdiniz.

Kalbim yarısı yenmiş bir ekmek, midemin içerisinde ölü kuşlar, hiç bir şey olması gerektiği gibi değil, her şey tek parçadan milyonlara bölünmüş bir yap boz, merkezi ne benim ne başkası.

Hep gitmek istedim fakat kendimden ne kadar uzaklaşırsam uzaklaşayım dünyanın merkezi ile aynı mesafede olduğumu gördüm.

Sonunda siktir çektim herkese ve her şeye, beni hasta yapan bu dünyaya, beni olduğum hale getiren insanlara, havaya, suya, toprağa.

Göz kapaklarım bile taşıyamıyor artık teoride olması gereken göz yaşlarımı, kulaklarım duymuyor söylediğiniz yalanları.

Onları kendi kendime söylemeye başladığımdan beri.