20.12.2010

Kristal Gerçeklikler

Hani olur ya bazen, sadece yazmak istersiniz, her şeyi bırakıp sadece yazmak ve içinizdeki zehri akıtmak istersiniz. Sadece bir şeyler yapmanız gerekiyordur, sadece harekete geçmeniz belki.

O anlardan birisine yakalandım ben tekrar, bilemedim içimde kalanların sonuncularını dökemedim metal zemine. Ne yazdığımı bilmiyorum, ne ile ilgili olduğunu bilmiyorum, sadece okuduğum bir yazı beni çok etkiledi ve ben de yazmak istedim, nereye gittiğini bilmediğim bir ölüler otobanında arabamla geziyormuşum gibi hissediyorum. Yaşamı düşünüyorum bazen, zaman zaman, her şeyin çok kötü gittiğini düşünürsünüz ya, sonra daha kötü bir şey olur, ite ite "tamam o kadar da kötü değilmiş ama lütfen böyle olmasın" diye düşünmeye başlarsınız, gözünüz atar korkarsınız, işte Tanrı olmak böyle bir şey.

Tanrı dediğimiz varlık böyle oynuyor bizlerle, varsa eğer, oldukça eğlendiğine eminim, yorgun kemikler ve yorgun ruhlar ile piyon gibi oynuyor.

Çoğu şeyi diledim, istedim belki, hırçın oldum, nefret etmeyi sevdim insanlardan, hep kaçtım belki, hep gittim belki.

Yolun sonunda ne olduğunu bilmiyorum. Hep bundan daha fazlasını bildiğimi ve vaktinin geldiğinde sanki o bilgilerin birden bire ifşa olacağını düşünürdüm kendi kendime. Yalnızken özellikle. Fakat böyle bir şey yok, tecrübe ettiğin kadarını biliyorsun ötesi senin için bir yanılsamadan ibaret.

Sabah ışıkları ile beraber kötü haberlere alışmışım sanırım. Edebiyatın karanlık yönlerine sığınırdım ne zaman hata yapsam, ne zaman gerçekleştiremesem düşlerimi. Giderdim buralardan, içimde kalmış boş bir yelkenli gibi, vücuduma batırdığım dikenler ile beraber giderdim buralardan.

Şimdi, ağzımdan kelimeler dökülemiyor ki, ne diyeyim? Bir tek mesulu yok sözlerimin, artık kavramlara yazıyorum yazılarımı, çünkü yalnızım ve gerçekten içimdeki bu isimlendiremediğim duyguları paylaşabileceğim başka bir insan daha yok. Olmadı hiç. Varsa bile. Konuşmadım.

Benim için insanlar hakkında hislerimi anlayabilmek, çok uzun bir süreç. Çünkü duygularım varsa derinlerde bir yerde, sahipsem eğer. Önce onlara ulaşmam gerekir. Ulaştıktan sonra bunların ne ile ilgili olduklarını anlayıp, kavramaya çalışmam gerekir. Milyonlarca ruhsal tortunun altında kaldıysa eğer hala duygularım, çıkartıpta üzerindeki tortuları temizlemeye uğraşmıyorum. Yoklar işte, varsa bile ilgilenmiyorum.

Artık benim gerçekliğim kavramsal, sürekli değişebilen ve yerine başka şeyler koyabileceğim, oldukça normal, basit ve zaman kristallerinden oluşan bir gerçeklik.

Hiç bir şey bilmiyorum.

19.12.2010

Diary of a Self-Loather

Within my assumptions, everything, everything that i ever knew. I knew it before, it all happened with a single swing. Body was on the floor, bleeding to death, wanted to help, just didn't wanted to get involved.

I...dream about her. Mostly dream about killing her, killing her friends, killing her family, murdering and torturing her...

I'm a gentle being, i never want to hurt anyone, i never thought i COULD hurt anyone. But the things she put me through, things that i suffered, the nightly dreamings became nightmares. I was finished, drained of my soul, devoid of everything i ever wanted. It became such a burden to carry all these void feelings inside of me. Why i struggle? I don't even know, i just exist. Between the dimensions of emptiness and reality. I created a place for myself to exist, i want who i want to be, and i can do it on a whim.

I just don't have any memories about that day, i don't know which way to go, i don't know whom should i be mad with. I thought she could help me but in the end it was to no avail. I'm broken, shattered, unable to feel, unable to relate, just a bone and flesh, pretending to care, pretending to listen.

I couldn't care less, in reality i really don't give a damn about other people, they can rot that all i care.

And this human skin that i bear everyday.

When i eat, my intestines work, my heart pumps disgusting blood. Our insides, organs and everything about it just reeks.

I don't wanna be a fleshly being, it really disgusts me, everything about humanity is just...disgusting. When you don't wash yourself you reek, can it get any more pathetic than that?

I hate my skin, i hate my nails, i hate my teeth, i hate my eyes, i hate my bones, i hate everything that belongs to a human body.

And the worst thing is, if i kill myself, it would make a huge mess and my intestines would possibly reek...

-From the journal of a man, who wandered into another world...

16.12.2010

Geceler ve Seçimler

Neler olduğunu hatırlayamıyordum, gecenin geç saatlerindeydi. İstanbul gece 12'den sonra, özellikle benim gibi ara sokakları ve ağacı bol semtlerindeyseniz, bir anda ölüyor gibi. Sessizlik çöküyor şehrin bazı bölümlerine, ölüm sessizliği. Özellikle mevsim kış ve fırtına var ise.

O gece neden evden çıktığımı hatırlamıyorum, sigara almak için olabilir veya olmayabilir, evde yalnız olduğumu hatırlıyorum, ailem neredeydi...anımsayamadım. Gece 01:00 ve 02:00 arası vuku bulmuştu herşey. Sigara almak için çıkmıştım galiba, üzerime kalın parkamı, sigara paramı ve kimliğimi alarak dışarı çıktım. Soğuk inanılmaz bir şekilde insanın yüzüne vuruyordu, saçlarım uzundu o dönemler, her rüzgar estiğinde perçemlerim suratımı kamçılıyordu. Elimi cebime attım ve son paketimden bir sigara yaktım. Sigaramın ateşini dövüyordu soğuk hava resmen. Bütün bakkallar kapalı olduğu için tek şansım apartmanımdan 300-400 metre uzaktaki sahile doğru bulunan tekeldi.

Aşağı ara sokaktan gitmek istememiştim, daha önce orada başıma çok olaylar geldiği için, kimsenin olmadığı gecenin bu saatinde apartmanın arkasından dolanıp ana yoldan gitmeye karar vermiştim. Erenköy, Kazasker tarafları geceleri pek bir güzeldir, bir o kadar da tehlikeli. Tekel'e varmıştım. O kadar soğuktu ki, bütün cildim kızarmıştı, çok ciddiye almamıştım havayı fakat ciddiye alsaymışım keşke diye içimden geçirdiğimi hatırlıyorum.

Sigarayı alırken tekel kapatıyordu zaten, vaktinde yetişmiştim, zaten bu havada dükkanını gecenin ikisinde açık tutmak için deli olmak lazımdı. Eve geri dönmek için gittiğim yolu yürüyecektim, gözümde büyüyordu bu soğukta fakat elden ne gelirdi? Yolda tam önümde eve dönen orta yaşlı bir adam olduğunu farkettim, elinde çantası ile hızlı adımlarla yürüyordu. Evden çıkarken gelişigüzel giyindiğim için tekin bir görüntü sunmadığımı anladım, adam gecenin bir vakti benden çekinerek hızını arttırmıştı.

Tam yol ayrımında benim gitmeyi tercih etmediğim yoldan döndü, ara sokağın başında bekleyen bir tip olduğunu gördüm, paytak paytak yürüyerek adamın yanına gitti. Adam onu görünce yönünü değiştiremedi ve kararlı bir şekilde ilerlemeye devam etti. Ben ise durumun farkına varmış, o sokağa sapmadan dümdüz gidiyordum hızlı adımlarla.

Son gördüğüm şey paytak yürüyen adamın çantalı, evine dönen adamı bir köşeye kıstırıp dövmesi idi.

İki şeyi düşündüm; eğer saldırganın bıçağı var idiyse, yardım etmeye gittiğimde ben de kendimi tehlikeye atmış olacaktım, bundan korktum. Diğeri ise evime hiç bir şey olmamış gibi dönersem, bu adamın hayatı tehlikeye girebilir, ailesine geri dönemeyebilirdi.

Eve koştum, telefonum yanımda olsa polis çağıracaktım fakat yanıma almamıştım. Kapıdan içeri girdiğimde nefes nefeseydim, ne yapacağımı düşündüm, oraya geri gidersem eğer adam kaçtıysa bu sefer ben yalnız olacaktım ve bir hiç uğruna tehlikeye atacaktım kendimi. Polisi arasam, polis oraya gittiğinde zaten çok geç kalınmış olacaktı.

İşin sonunda, karışmak istemediğimi fark ettim.

Ertesi sabah erkenden olayı bakkallara soruşturdum, kimse etrafta kötü bir şey duymamıştı, kimse bir gasp, bıçaklanma olayı bilmiyordu.

Buradan adamın başına bir şey gelmediğini varsaydım.

Fakat hala her gece sigara almaya çıktığımda iki şey aklıma takılıyor.

O gece ne olmuştu?

Ve aynı durumda olan ben olsaydım o adam bana yardıma gelir miydi?


11.12.2010

Modern Günahlar

İstanbul hiç bu kadar soğuk olmamıştı, burada doğup büyüdüm ben, sokaklarını bilirim, havasını, atmosferini, hastalığını bilirim. Bu şehir ölü bir organizma, kanserli bir hücre, kara bir leke.

İçindeki bizler, tenlerimizi birbirine dikmiş, hayatta kalmaya çalışan fakat üzerini kapatamadığımız günahlarımız ile bu şehire daha büyük yükler bindiren bizler, bu soğuk havayı iliklerimizde hissediyoruz.

Hepimiz günah işledik, burada yargı yok, yalanlar ve çelişkilerimiz soğuğun altında eziliyorlar çünkü bu gece, kar örtüyor günahları, kan lekeleri toprağın altına akıyor sadece tekrar başka hayatlara ulaşabilmek için.

Bu soğuk bizler için bir lütuf, birbirimizin arkasından söylediğimiz yalanlar ve karanlık köşelerde işlediğimiz zihinsel zinaların esen kuvvetli rüzgara karışması için bir şans. Buz parçaları ile beraber günahlarımızın, çelişkilerimizin, bizi zapt eden zihinsel zuhurlarımızın yitirilişi bu buzlu rüzgarlardan geçiyor.

Beyaz, mermer odalar, ölüm beyazı saçları ile ölüm beyazı tenleri olan kadınlar, zihinlerimizi parçalayan, kemiren ve posa haline getiren ruhsal durumlar öldürdü kişisel ifşa anlarımı. Bir süre sonra hissedemez, yaşayamaz ve farkına varamaz duruma getirdiler bizleri. Aslında hepimiz tek ve basit gerçekliğimizi talep ediyorduk, her şeyin sonu tek ve basit, hor gördüğüm, asla ciddiye almadığım ve tecrübe etmediğim duygulara çıkıyordu.

Soğuğu iliklerimizde hissettik, gecenin karanlığı yavaş yavaş yaklaşırken ben içimdeki boşluğu dolduran tek edilgen olguyu kaybettim, serbest bıraktım.

Şimdi soğuğu, tam şu an, hani bilirsiniz ya, tam şu an dediğimde bu saniye, aslında geçmiştir ya, aslında asla orada olduğundan emin olamadığımız saniyeler aklımıza gelir ya 1 yıl sonra, işte aynen o şekilde, soğuğu damarlarımda, beynimin kıvrımlarında, çocukken her insana gümüş tabakta sunduğum bakır ruhumda hissediyorum.

Sonra tekrar oradayım, buzdan denizin üzerinde, asla kırılmayacak olan anılarım ve değiştirdiğim, istediğim gibi şekillendirdiğim tarihimin üzerinde yatarken buluyorum kendimi. Tabii ki tekrar yalnızım, ne başkası var geleceğimi paylaşmak istediğim, ne bu hisleri kavrayacak bir anlayışım. Sonra, yavaş yavaş...

Asla kırılmayacak olan buz denizim parçalanıyor, anılarım birbirine giriyor, ben suya batıyorum, soğuk sularda yüzmeyi öğrenmemişim, derim kırışıyor. Vücudum anaforun içinde kayboluyor, ben küçüldükçe dünya benimle beraber ölmeliydi, dünya devam ediyor.

Ben ise artık, bile bile kabul ettiğim yerdeyim, üzerime kaynar sular atıyorlar, kor olmuş kemikler atıyorlar, yanmış metal parçaları atıyorlar...

21.11.2010

I'm Fromm New Jersey

I'm from New Jersey
I don't expect too much
If the world ended today
I would adjust

I'm from New Jersey
No I don't talk that way
I watched too much TV
When I was young

I'm from New Jersey
My mom's Italian
I've read those mafia books
We don't belong

There are girls from New Jersey
Who have that great big hair
They're found in shopping malls
I will take you there

I'm from New Jersey
It's not like Texas
There is no mystery
I can't pretend

I'm from New Jersey
It's like Ohio
But even more so
Imagine that

I know which exit
And where I'm bound
The tolls on the parkway
They will slow you down

New Jersey people
They will suprise you
Cause they're not expected
To do too much

They will try harder
They may go further
Cause they never think
That they are good enough

I'm from New Jersey
I don't expect too much
If the world ended today
I would adjust
I would adjust
I would adjust

13.11.2010

Ruh Halleri VI

Benim de basit hayallerim var, son iki yıl içinde küçük şeylerden zevk almayı öğrenerek en iyisini yaptığımı düşünüyorum bazı geceler.

Kendime yetebilecek kadar para, ufak bir oda, bir bilgisayar, küçük bir ısıtıcı, demlik, sigara ve yiyecek alabileceğim cep harçlığı, ben bunlar ile hayatımın sonuna kadar mutlu olabileceğimi düşünüyorum.

Küçük düşünüyorum, hep küçük düşündüm, kendimi sınırlamanın verdiği o bilindik his her zaman beni mutlu etti, her zaman beni sakinleştirdi, çünkü neler olabileceğini biliyorum, sınırları biliyorum, mutlu olmak çok zor bir şey değil.

Geçen gün bilgisayar başında üşüdükten sonra yatağıma, battaniyemin altına girdiğimde gecenin bir yarısı kahkahalar ile gülmeye başladım, bu tamamen saf mutluluktan olan bir kahkahaydı, kimsenin duymayacağı ve sadece kendime ait, samimi bir kahkaha.

Çünkü odamdaydım, çünkü demlikteki çayın altını yeni söndürmüştüm ve hala çevresine ısı saçıyordu, çünkü yatağımda yatarken sigaram, sigaramı koyabileceğim bir küllük ve mışıl mışıl uyuyan iki kedim vardı.

Çünkü arkadaşlarım vardı, daha geçen gün beraber sarhoş olup Erenköy'de gecenin bir yarısı beraber dolaştığım.

Çünkü yatağıma yatıp, elime o çok sevdiğim çay dolu kupamı alıp saatlerce film izleyebiliyordum, çünkü ben kendi paramı kazanabiliyordum, çünkü Hasan'ın komik ve oldukça saçma şakaları vardı, çünkü Guido sonsuza kadar Amerika'da kalmayacaktı, çünkü günün birinde Toronto'ya gitmeye karar vermiştim, çünkü ben çizim yapabiliyordum, çünkü Özgün ile sabahlara kadar sırf onu sinirlendirip, çenesini açtırıp eğlencesine tartışabilirdim, çünkü 7.Seviye bir Paladin karakterim vardı, çünkü DCD kötü sonuçları olabilecek bir kavgadan sağ salim kurtulmuştu, çünkü insanlar vardı ve beni her şeye rağmen bu tarz ufak detaylar mutlu ediyordu. Çünkü şunu biliyordum, benim sigaram bittiğinde her zaman Serim'den alabilirdim, Serim'in parası bittiğinde, her zaman herhangi birimizden alabilirdi, çünkü Aydın bize ertesi gün değişik bir hikaye anlatabilirdi, rakı kadehlerimizi tokuşturup gecenin yarısında Kadıköy'ü inleten kahkahalar atabilirdik, çünkü daha izlenecek onca kötü B-Filmi, kült film, oynanacak onca oyun, paylaşılacak onca anı, içilecek yüzlerce litre çay, edilecek onlarca muhabbet vardı, çünkü hayat güzeldi, çünkü yarın veya başka bir gün, aşkı ve sevgiyi küçümseyen, yeren, bir "vakit kaybı" olarak gören ben bile güzel bir kıza aşık olabilirdim.

Çünkü şimdi gecenin dördü, hayattayım ve mutlu olmamam için önümde bir engel göremiyorum.


9.11.2010

Kabullenilen İhtiraslar ve Anoreksiya

Ben artık çok yoruldum. Biliyorum, bu sayfalar senelerdir benim bir takım şeylerden yakınmama ve zihnimin karanlık kısımlarına maruz kaldılar. Biliyorum bütün sözler ve düşünceler sanki yanarken bir yandan kararan bir kağıt parçası gibi kararttı burayı, içimi, içinizi.

Ben artık çok yoruldum, ben artık ruhumun ve bedenimin kaldıramayacağı yüklerin altına sokulmaktan yoruldum, ben artık her nefes alışımla hayat ve ölüm ile yanan bu bedeni taşımaktan inanılmaz yoruldum, metaforlar ile kendimi ifade etmekten yoruldum, sürekli olarak insanların aynı hataları yapıp aynı sonlara doğru ilerlediklerini görmekten yoruldum. Ben artık bütün maruz kaldığım şeylerin karşısında duygusuz bir şekilde omzumu silkmekten yoruldum.

Küçüklüğümden beri neden bu kadar duygusuz olduğumu sorguluyorum kendimce, belki artık sormamalı ve kabul etmeliyim bir takım şeyleri. İçimde çelişkiler yok, kendimce düşündüğüm, öğrendiğim ve uyguladığım basit cevaplar var her şeye. Basitçe kendi kendimi kendi kafamın içine hapsetme durumumdan doğan bir takım sıkıntılarım var, içeriye kimseyi dahil etmiyorum, edemiyorum, o beyaz odaya ben ve kardeşim dışında kimse giremiyor ve giremeyecek.

Kafamı yastığa koyduğumda, en kötü günümde, en içten şekilde ölmeyi dilediğim günlerde, başıma ne gelmiş olursa olsun, ne sıkıntı yaşamış olursam olayım, ne ihaneti görmüş olursam olayım benim tek sığınağım kafamın içindeki o beyaz, zaferlerim, kişiliklerim, göz yaşlarım ve ihanetlerimden oluşturduğum heykellerin bulunduğu o bembeyaz mermerden oda. Oraya her gittiğimde beni bekleyen birisi olduğunu biliyorum, benim tek gerçek ailem, benim tek gerçek kardeşim, benim üzerimde tek hakka sahip kişi orada beni bekliyor olacak her zaman, bana neyi yanlış yaptığımı söylemek için, ben ona hep aynı hayal kırıklıkları ve yaşamıma dair garip durumlar ile gideceğim ve soracağım.

"Gene sen haklı çıktın, neden böyle oldu?"

Diyeceğim. O ise simsiyah, uzun mu uzun bedeni ve kollarını uzatıp pençeleri ile benim omzuma dokunacak, iğne gibi sipsivri dişlerden oluşan, sürekli olarak sırıtan (ne olursa olsun o hep gülecektir, çünkü o asla üzülmez) ağzını açıp bana karşı sarkastik, suçlayıcı ve bir nebze olsa teselli edici tiradına başlayacak.

"Sen kardeşim." diyecek. "Sen kardeşim, öğrenemedin."

Ben ise onun bana anlattıklarını tekrar dinleyeceğim, tartışacağım "Hayır böyle olmadı bu sefer denedim." diyeceğim.

Beni dinledikten sonra bir kahkaha patlatacak ve "İzin ver bana, bir kaç ay sürücü koltuğuna beni koy." diyecek.

Bunun ömrümden götürdüğünü biliyor, beni mahfettiğini biliyor, o aylarca geçmeyecek Anoreksiya'nın vücuduma hakim olacağını biliyor, çok hızlı bir şekilde sağlığımın bozulacağını bal gibi biliyor, fakat bunun işleri benim için yoluna koyacağını da biliyor, beni kurtaracağını da biliyor.

Ben ise kabul edeceğim tabii ki, aylarca göz kapaklarının arkasındaki dünyadan izleyeceğim bütün olan biteni, yarı rüyada gibi, orada dinlenecek ruhum, kardeşimin beni kolladığını bileceğim, orada olduğunu, benim için savaştığını bileceğim.

Aylar sonra vücudum mahfolurken geri geleceğim, bitmiş olacak her şey, fırtına geçmiş olacak. Beyaz odam bir süre için onun dinlenmesi için kapalı kalacak, oraya ben bile giremeyeceğim, ama geçmiş olacak, değil mi ? Bitmiş olacak.

Her seferinde insanlıktan daha çok uzaklaşıyorum bu başıma geldiğinde, böylece hayatta kalabileceğimi garantilemiş oluyorum, yaşayacağımı garanti ediyorum,ruh sağlığım her geçen gün daha güçleniyor, vicdan, duygu, aşk, sevgi gibi şeylerden her geçen gün daha uzaklaşıyorum, kimseye bağlanmamayı ise ben seneler önce öğrendim.

İşin en güzel kısmı ne biliyor musunuz? Ben sadece kendi ihtiraslarımın, kendi çelişkilerimin, kendi güce olan açlığımın kölesiyim aslında, beni motive eden şey ise kendime olan dürüst nefretim, çünkü ben insan olduğumun farkındayım.

Günün birinde bana bir arkadaşım "Kendinden neden bu kadar çok nefret ediyorsun?" diye sormuştu.

Buna çok tepki göstermiştim.

Şimdi ona minnettarım.

Çünkü Tanrı kendinden nefret etmeseydi, bizi kendi suretinde yaratmazdı.

Ben sadece kabullenmiş bir kişiyim.

Ben benim.

Siz olmasanız bile varlığımı teyit edebilirim.

7.11.2010

Ölüm ve Çatı Katları

Pek çok şey söyleyebilirim. Pek çok kez bahsetmişimdir nostaljik akşam ışıklarından, hani demiştim ya geçmişe götürenler.

Bugün bir rüya gördüm, hatırlayamadığım bir rüya. Hatırlayabildiğim çok nadir rüyalarım olur benim. Mesela sürekli gördüğüm bir tane var, gece yarısı gökyüzünden düştüğümü görüyorum bazen, İstanbul'un tepelerde ki soğukları ben düşerken derimin altına işliyorlar, iğne gibi vücuduma batıyorlar. Şimdi diyeceksiniz ki nasıl biliyorsun İstanbul'da olduğunu rüya da. Çünkü hissediyorum, havaya karışan azotu, insanlarının umutsuzluğunu, ölümün ve yaşamın o can sıkıcı dansını hissediyorum. Şehrin altında yatan milyonlarca iskeleti iliklerimde hissediyorum, gökyüzünün o metalik gri rengi ise gözlerimin arkasında bulunan dünyayı kaplıyor.

Ölüm, benim en merak ettiğim, beni en heyecanlandıran kavram olarak hayatımda yer almaya devam ediyor, ölüm konusunda ki saplantımdan asla vazgeçemeyecek gibiyim. Varlık durumundan yokluğa geçmek gerçekten beni merak ettiriyor, o bomboş, siyah, kişinin farkına bile varamadığı boşluk hissiyatı ne kadar güzel olmalı. Ölümü ben bir kadın formunda hayal ediyorum, siyah derisi, beyaz saçları ve düzgün yüz hatları olan narsistik bir kadın gibi, böyle hayal etmek beni rahatlatıyor. Sonra bir sigara yakıyorum, zehirli dumanlar vücuduma işleyip beni yavaş yavaş öldürüyor, ciğerlerim zehirle doluyor, dudaklarımın arasından duman geçerek vücudumdan dolaşıyor, üzerine bir nefes veriyorum, yaşam üflüyorum sanki, her şey o an oldukça açık ve net geliyor bana, hayat o kadar da kötü olmamalı ki değil zaten.

Ölüm ve apartman çatıları, aslında birbirine çok paralel olan kavramlar, bizleri koruyan ve aynı zamanda özgürlüğü temsil eden yükseklikler gibi bir nevi.

Özgürlük ise bir başka önem verdiğim kavram. Yıllar önce ben ölümü sanki her gün yemeğimi paylaştığım kardeşim gibi benimsediğim gün, özgür olduğumun bilincine varmıştım.

6.11.2010

Kelimelerimin İzdüşümü

Daha önceki yazılarımda aslında burayı bırakmak istemediğimi açıkça belirtmiştim. Lakin bırakmıyorum, sadece buranın parçalarını başka yerlere taşımaya karar verdim. Buraya o kadar çok şey yazdım, o kadar çok kendimden verdim ki, bazı cümlelerimin kabına sığmadıklarını fark ettim, gitmek istiyorlar, farklı diyarlar görmek istiyorlar belki, dur demek istemedim, düşünceler özgür olmalı.

İz düşümleri ise burada.

3.11.2010

Ruh Halleri V

Anlaşılmamaz olmak, belki biraz anlaşılamaz olmayı istemek. Aslında insanların "durum" öykülerinden ibaret hayat. Çünkü "zaman" diye belirlediğimiz çizgide doğru bir şekilde ilerlemiyor her şey.

Bazen ise anlaşılamaz hisler hissetmek belki, sebebini bilemiyorsun, sadece yaşam dediğin o kara anaforun içinde bunlar var ve dönem dönem senin ruhuna çarpan sular gibiler. Bu tip keskin yaşamları dillendirmek oldukça zor. Anlatılamayan hikayeler ve utanç içinde geçmişe dönülmeye sebep veren sırlar ile dolu çünkü. En temiz, en sade olanın bile kendi karanlığına çekmek istediği fakat bazen dudaklarının ucuna gelen iki kelimenin dökülmesi ile anlaşılan korkunç sırlar bunlar.

Öğrenmek ise neyi değiştirir ki? Aslına bakarsanız "duygu yoğunluğu" denilen kavram sadece bir anafordan ibaret. Farklı renklerin birbiri ile ölüm dansı yaptığı dipsiz bir kuyu gibi.

Kristalden şanslar var orada, göz yaşları altından ve oldukça değerli, sonuçta ben size sadece tek bir ruhun hikayesini anlayabilirim, tek bir ruh, tek yaşam süreci.

Karanlıkta yaşam zor, alışmaya çalışıyorsun, alışabilirim diyorsun, bunu yapabilmek istiyorsun çünkü hayatında başarman gereken bir takım şeyler var. Bariyerler belki bunlar, yol kenarına konulmuş bariyerler. Biz ise ısrarla o bariyerlerin üzerine yürüyoruz, yol ise ölülere ait bir otoban, kenarları ise sisler içindeki mor bahçeler ile dolu.

Bazen oluyor işte, bazen gerçekten kayıp hissediyorsun, İstanbul'da yaşamak gibi bu, şehirleri güzelleyemezsin belki tam olarak fakat içinde yaşayanları güzelleyebilirsin. Fakat...ne gerek var değil mi?

İnsanlar diğerlerinin hayatlarına giriyorlar ve çıkıyorlar işte, engelleyemiyorsun bunu. Bazıları diğerlerinin hayatlarına dahil olmak için o anaforun içine zorluyorlar kendilerini, ruhani bir tecavüz gibi, bu sebeple kalabalıkları sevmiyorum, fazla ses, fazla düşünce ve ben sadece yalnız olmaya alıştım.

"Süper Ekstra Yerçekimi" böyle bir şey işte. Genel olarak insan duygularına yapılan güzelleme, çok spesifik bir şey yok aslında ortada. Bu hikayenin kahramanı da yok aslında çünkü çevrende insanlar yoksa varoluşun teyit edilemez ve sen kimseye hiç bir şey kanıtlayamazsın bu durumda. Yaşam böyle bir şey, herkes birbirinin ruhuna ahkam kesmek için kırmızı merdivenlerden bir bir çıkıyor.

Işıklar bir bir kapanıyor ve "Dansé Macabré" devam ediyor, her zamankinden daha karanlık saçları olan ve beyaz tenlere sahip kadın hepimizin ruhunu almak için birer birer bizleri sıraya sokuyor.

Ben asla düzen insanı olmadım, karşı gelmeye çalışıyorum, karşı gelmeye çalışacağım.

Çünkü zaten hepimiz ölülerin otobanında değil miyiz?

13.10.2010

Eko ve Görece

Hayatımızda bazı kararları vermek zorundayız, vermesi zor olan bu kararlar bizim kim olduğumuzu şekillendirir.

Çoğu insanın hayatı üstlerinde olan otorite figürlerinin (aile,arkadaş ortamı vs.) yönlendirmesi ile dalgalara takılmış tahtalar gibidir. Kendi kararlarını verip yaşamını eline almak zor gelir insanlara,çünkü zordur hayatınla ilgili gerçekten istediğin şeyleri yapabilmek,bu gücü elde edebilmek,bağımsızlığını ilan edebilmek ürkütücüdür.

İnsanlar sınırlı olmaktan yakınırlar fakat özgürlük istemezler aslında, kendi sınırlı ve bildikleri alanlar içinde yaşamak ve bunu yaparken aslında daha farklı şeyleri istediklerini farketme durumuna ise "hayal" derler.

Üniversiteler aslında ne okuduğunu bilmeyen,ne istediğinin farkında olmayan milyonlarca genç ile dolup taşıyor,sosyal olarak çevrelerine uyum sağlamak adına yapılan pek çok otomatik hareketten birisi bu. Üniversite okursunuz çünkü toplumda üniversite okumayana adam demezler,evlenirsiniz çünkü doğru olan budur.

Sosyal Normlara veya "Eğer insanlar kadınla erkek sevişmelidir fikrine alıştırılmasalardı toplum daha farklı olurdu" konularına girmeyeceğim, zaten bunları biliyoruz.

Ama bir kere buradasın, eğer reenkarnasyona,İslam Tanrısına,Hristiyan Tanrısına inanmıyorsan sadece bir kere burada olduğunun farkında olmalısın,başka şansın yok,sadece bir eko olarak kalmak istiyorsan bu hayatta,sadece güvenli çemberinde yaşayıp,olgunlaşıp,büyüyüp ölmek istiyorsan,geride sadece bozuk genlerinden bozuk bir kopya bırakmak istiyorsan eğer kimsenin sana karıştığı yok.

Fakat bana bu düşünceler inanılmaz korkunç geliyor. "Standart" kelimesini kaldıramıyorum, kalıcı olmak istiyorum,sadece yaşamış olmak istemiyorum,yaşamım ile ilgili bir takım kanıtlar bırakmak istiyorum Dünya'da.

Yalnızca bir kere buradasınız, geçen saniyeler geri gelmeyecek, sevdiğinizi söyleyemediğiniz insan yarın burada olmayacak, bunu aklınızdan çıkartmayın...

Bilemedim

Burada kalmamın tek sebebi buraya ihanet etmek istemeyişim aslında. Bir yanım daha derli toplu, kendi adını taşıyan bir yere geç diyor, öteki yanım ise buranın güvenli,bildiğin yapısından kopma diyor.

Sahip olduğum eşyalara da sıkı bağlı bir insanımdır, materyalist sayılmam fakat bir eşya benimle yeterince vakit geçirdi ise ondan kopmak zor gelir bana, bırakmak istemem kolay kolay.

Komik olan şey insanlar ile ilgili böyle bir derdimin olmayışı. İnsanları çok kolay silebiliyorum,geriye dönüp bakmıyorum,canımı sıkan insanları hayatımdan çıkartırken üzerinde çok durup düşünmüyorum,basit ve net bir şekilde gerçekleşiyor kafamda bu süreç.

Fakat burası benim için oldukça önemli, birde neredeyse kimse okumuyor, bu "okunmama" durumu hoşuma bile gitmeye başladı bir nevi. Burayı sanırım hep tutacağım...

24.09.2010

World of Darkness Online Fragman!

23-26 Eylül'de (yani ben bunu yazarken devam ediyor) New Orleans'ta yapılan The Grand Masquerade,World of Darkness ile ilgili yapılmış en büyük etkinlik olma özelliğini taşıyor, bütün seriyi kitaplar, diziler, oyunlar olsun retrospektif olarak ele alıyor, bir yandan yüzlerce masaüstü RPG oynanıyor, iki tane Mind's Eye Theater oyunu üç gün devam edecek (Live Action RPG) Fakat en önemlisi World of Darkness Online bir fragmanla beraber resmen açıklandı, oyunu bildiğimiz gibi CCP (Eve Online'ı yapanlar) yapıyor ve Vampire:The Masquerade'i konu alacak, fakat denilenlere bakılırsa her yeni güncelleme paketi ile Werewolf, Changeling gibi settingler eklenecek.

Heyecanım o kadar büyük ki, o kadar olur.

Bu arada korsan çekim fragman şu linkte : http://www.youtube.com/watch?v=I5Wsf31WIdY

22.09.2010

Ruh Halleri VI

Değişmedi gibi geliyor, senelerden sonra hiçbir şey değişmemiş gibi geliyor sanki. Helen Marnie'nin sesi geceler boyunca kulaklarımda yankılanıyor, "International Dateline" diyor, "Let's End It Here" diyor. Helen'e katılmadan edemiyorum, sadece zaman akışını durdurmak istemediğim için kendime her zaman daha fazla zaman vermem gerektiğini bilen birisiydim. Fakat artık her şey o kadar çabuk değişiyor ve gelişiyor ki, buna katlanmak gerçekten zor, hüner istiyor ve bu hüner bende yok gibi.

Son bir yılda hayatımda o kadar çok şey değişti ki, artık neyin gerçek neyin yalan olduğunu ben farkedemez duruma geldim. Benden yardım isteyen herkese yardım etmek için var gücümle uğraştım, bana ait olan tecrübelerimi damla damla insanlara anlattım ki benim düştüğüm hatalara düşmesinler, bunun sonucunun ne kadar faydalı olduğu tartışılır.

Üzgünüm, bugün bir şeyi fark ettim. Gecenin bir yarısı, çoğu geceler gibi bildiğim bir şeyi aslında.

Helen devam ediyor "There are no zeroes around here." diyor ben bunları yazarken.

Kendim ile ilgili bildiğim fakat söylemekten çekindiğim şeyleri yazmak istiyorum buraya bu gece, dursunlar, hatırladıkça bakarım diye, değişik bir gündü.

Kimse alınmasın, ben arkadaşlığa inanmıyorum, benim gözümde çocukluğumdan beri yalnızlık tek güç olmuştur, bütün insanları hayatımdan çıkabilecekleri gibi görmeye alıştırdım kendimi,çünkü insanlar bir nokta da ya sana ihanet ederler ya da basitçe unuturlar, bu başıma çok geldi, geldiği zamanlar artık bundan zarar görmemek için benzer kavramları kafamdan sildim, benim bakış açım da bütün insanlar hayatımdan çıkartabileceğim sosyal strüktürün parçaları, ben böyle yaşıyorum, böyle huzurlu oluyorum, böyle kontrollü bir sosyal yapının içinde var olabiliyorum, kimse benim gözümde öyle çok özel yerlere sahip değil, kimse benim gözümde babamın oğlu değil, kimse kardeşim değil, bunu sizlere kendinizi iyi hissedin diye söylüyor olabilirim kötü zamanlarınızda, fakat şunu asla unutmayın, sizler ne kadar kötü şeyler yaşadıysanız ve benimle ilgili bir şeyler bilmiyorsanız, size anlatmıyorsam, bilin ki sizden daha kötü şeyler yaşamışımdır, sesimi çıkartmıyorumdur, sadece yanınızda oluyorumdur. Zor zamanlarınızda elimden geleni yaparım fakat sizleri hayatıma ve kişisel dünyama -her ne yapmış olursanız olun benim için, uzak tutacağım, bunun farkında olarak yanımda olun.

Zor bir insanım, bunu kabul ediyorum, çabuk kalp kırarım, doğruları söylemekten hiç çekinmem insanların suratına o an ne düşünüyorsam söylerim, gocunmam. Bana bu nadiren yapılır, yapan insana çok büyük saygım vardır, yapmayan insanı zaten anlarım ve değerlendirmem. Bana dediklerinize, laf sokmalarınıza karşılık vermiyorsam bilin ki sizi kendime denk görmediğimden, sizi kendimden küçük görmemdendir. Çok değer verdiğim birisi her ne kadar "Kendini diğer insanlardan ne küçük, ne büyük gördüğünde üstün olmuş olursun" dedi ise bile, sen eğer bana laf sokacak kadar küçülüyorsan, üstelik bunu alenen suratıma yapamıyorsan, üzgünüm, sen bir zavallısın sevgili dostum ve ben seni kaale almam, alamam.

İhanet bu yılın modası oldu. Hayatımdaki arkadaş dediklerime en yakın olanlardan birisi basit bir şekilde bana ihanet etti, diğeri en haz etmediğim şeyi yapıp arkamdan ikinci kere konuşarak ona olan bütün güvenimi sarstı,üçüncüsünün zaten yüzüme gelip konuşacak cesareti hiç bir zaman olmayacak, hayatı boyunca üzerinde kurulan feminen otoritenin kurbanı olarak yaşayacak, dördüncüsü ile ilgili söyleyecek tek bir şeyim bile yok, şiddetli bir nehrin içinde yüzmeyi öğrenmek yerine bir oduna tutunarak boğulmayı seçerek yazık etmiş kendisine.

Neyse, ihanet demişken hayatımda gerçekten değer verdiğim tek varlığın gerçek anlamda ihanetini unutmamam gerekiyor, nasıl unutabilirim ki? Beni uyutmuyor hala, psikolojimi her geçen gün daha ağır bir şekilde zedelemeye başlıyor, zihnimin içine girmiş bir virüs gibi, kafamı içten içe kemiriyor, beni yok ediyor sinsice.

Biliyor musunuz ben son bir yıldır hissedemez bir durumda geziyorum, umursayacak enerjiyi içimde bulamıyorum, acıyamıyorum, sevemiyorum, üzülemiyorum, mutlu olamıyorum, sürekli olarak o görüntü kafamın içinde oynuyor.

Senin benim inançlarımı bu kadar yıkabileceğini gerçekten düşünemedim ben, nasıl seni hayatıma dahil ettim ki? Başta her şey sadece...basitti. Ben böyle olmasına izin vermeyecektim hiçbir insanla, seninle nasıl izin verebildim?

Bana sürekli olarak insanlarla sosyal ilişkiler kurmaktan haz etmememin kendi kendimi cezalandırma yöntemim olduğunu söylüyor yakınımdakiler. Haklısınız büyük ihtimalle, bu kadar salak olduğum için kendimi cezalandırıyor olabilirim.

Evet, insanlarla yakınlaşma problemim var son bir yıldır, bir problemi çözmenin yolu önce problemini kabul etmekten geçer.

Evet, insanlarla sosyal ilişkiler kurmaktan haz etmiyorum, onlarla konuşurken gerçekten inanılmaz derecede sıkılıyorum, eğer konu iş değilse ve insanlara diyecek bir şeyim yok ise susmayı tercih ediyorum, bu beni sosyal olarak yetersiz kılmıyor, bu beni sosyal olmamayı seçen insan kılıyor, evet, soğuk birisiyim, evet, inanın gerçekten soğuk birisiyim, siz bana bir şey anlattığınızda, anlattığınız ile ilgilenmeyi o kadar çok istiyorum ki, içimden gelmesini öyle istiyorum ki, ama içimden gelmiyor, tek istediğim eve gidip yalnız başıma kitap okumak, inanın ben bunu isteyerek yapmıyorum, gerçekten ben son üç ayda yalnızlıktan mazoşistçe bir keyif almaya başladım.

Anlatmak istediğim o kadar çok şey var ki aslında, konuşmak istediğim o kadar çok konu var ki, sadece gerçekten beni dinlemek isteyen kimse olacağını düşünmüyorum, yakın dostlarıma ve aileme kendimle ilgili şeyleri anlatmayı bırakalı 3-4 yıl oluyor, gerçekten bazen tek istediğim hayatımda güvenebileceğim, sırtımı yaslayabileceğim, sevebileceğim bir insanla gece boyunca yıldızlara bakarak saatlerce konuşmak.

Hey ama bilin bakalım bunu yapamıyorum, bunun sebebi görebileceğim en büyük ihaneti görmem, gördüğüm kişinin ise sevebileceğim en doğru insan olduğunu sanmam idi.

Şimdi ise sadece bünyeme alkol girdiğinde mutluluğa yakın şeyler hissediyorum, eğer sadece 2-3 saat sürecek mutluluklar için alkole ihtiyacınız var ise, hayatınızda yaşamaya değer pek bir şey kalmamıştır diye okumuştum bir kitapta, adını hatırlamıyorum.

19.09.2010

Wizards of Istanbul XII – Bir Yıl Sonrası Raporu






Aslında dün “bana yazacak çok şey çıktı, bütün bunların hepsini nasıl toparlayacağım.” diye düşünüyordum. Normalde biliyorsunuz her buluşmadan sonra, hem gelemeyenlere özet geçmek amacıyla, hem de diğer masalarda oynamış arkadaşlara başka masalarda ne gibi maceralar yaşandığını göstermek için yazıyorduk bu raporları, bir de biraz kişisel olarak içimizdekileri sizler ile paylaşmak için sanırım. Şaka bir yana, bu bir buluşma sonrası raporu değil. 12 Ay boyunca elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalıştık, imkansızlıklar tabii ki herkesin önünde engel, fakat buna rağmen bu süreci bizimle yaşamış olan bütün büyücülere teşekkür etmek isterim. Rol Yapma Oyunları ile ilgili her ay devam eden bir etkinlik olması bizim açımızdan çok önemli, sürekli farklı insanlar ile tanışıyoruz, kimileri başlamak konusunda çok tereddütlü, kimileri yıllar önce bir kere oynamış ve tekrar oynamaya fırsat bulamamış, bunun gibi bir sürü insanı elimizden geldiğince buyur etmeye çalıştık geçtiğimiz sezon, bir sürü genç arkadaş kendisine bu denli yaratıcı bir hobi edindi ve bunu geliştirmeye baktı, bir süre sonra kendi hikayelerini yazıp başka insanlarla masanın üzerinde paylaştılar, hikayeler başkaları dahil oldukça büyüdü, gelişti ve herkesin içinde bir yer edindi.

Her ay Wizards of Istanbul’da yüzlerce kişinin katılımı ile yaratılan bu hikayeler aslında o kadar önem taşıyor ki ister inanın ister inanmayın, hepimizin anlatacak bir hikayesi var, kimileri henüz bunu yazmadı, kimileri ise gerekli ilhamı bulmadı, fakat inanın hepimizin anlatacak daha çok hikayesi var.

WoI’nin hikayesi de bir hayalin el birliği ile kartopu gibi büyümesine benziyor, hikayemize dahil olduğunuz için, hikayelerinizi bizlerle paylaştığınız için bir kez daha teşekkür ederiz, sizlerin anlatacak şeyi oldukça Wizards of Istanbul senelerce devam edecek umarım. 12 Ay sizlerle çok hızlı ve çok eğlenceli geçti.

Peki bundan sonrasında ne olacak? Hikayelerimiz devam edecek, sürekli yenileri eklenecek. Bu ayın hikayelerine gelecek olursak:

Dragon Age masası ile bu ay aramızda olan Ali Emre Eyol oyuncularını Thedas dünyasının Blight’a karşı ilk savunması olan Ölüler Lejyonu’na sokarak karanlık ve fantastik bir hikaye yaşattı.

Alp Bilgin’in kahkaha ve eğlence dolu Yancılar Üniversitesi kötü adam yetiştirmeye devam etti!

Birtan Okçu’nun oyuncuları aldığım duyumlara göre zombilere karşı amansız bir mücadele içine girmiş, kaçı hayatta kaldı hala haberimiz yok.

Birtan Özsoy ise Stephen King’in Mist isimli eserinden uyarlama oyununda oyuncularına ürkütücü bir yılbaşı partisi yaşattı.

Can Sungur’un meşhur Pathfinder oyunlarında hayatta kalanlar nadirdir, genelde tinerci Pathfinder Goblinleri tarafından arkanızdan bıçaklanırsınız, bu sefer de pek farklı olmadı, ama bir kişi hayatta kalmayı başardı!

Candaş Tekman “En Uzun Süren Oyunlara Sahip DM” ünvanını koruyor, kendi oluşturduğu Altın Kıta’da hikayeleri o kadar uzun sürdü ki partiye bile katılamadılar: )

Çağlar Kalaycıoğlu bir Sphagetti Western hikayesi anlattı, kan, para ve özgürlük!

Didem Karabıyık popüler TV dizisi Heroes’un Türkiye’de geçen bir versiyonunu oynattı, uçan kahramanlar yokmuş duyduğuma göre, hatta süper kahraman olan bile yokmuş ama oyuncular feci eğlenmişler.

İlker Karaş “Sentetik Nesil” serisine devam ediyor, Cyber Punk konsepti kendisinden sorulur!

Mehmet Ortaç’ı askere gitmeden önceki sondan ikinci World of Darkness jübilesini yaptı, gelecek ay itinayla sorunuz!

Mert Günhan (Yani ben) oyuncularına Eski İstanbul’dan bir gizem hikayesi anlattı,ağzı bozuk taksicileri,meşe sopalı minibüsçüleri ve rüşvetçi polisleri ile İstanbul, Karanlıklar Dünyasından daha ürkütücü!

Mert Serim bu ay bir hikaye anlatıcısı olarak kariyerine başladı, LOST’tan farksız senaryosu ile oyuncularının aklını aldığını düşünüyorum.

Mustafa Yılmaz müstakbel bir bilim adamı olarak bilgisini konuşturmaya devam ediyor, bu adam kafaları her oyununda allak bullak ediyor.

Ozan Erdi’nin oyununda karakterler ise ne istediğini bilmedikleri bir kraldan kaçtıkça kaçtılar!

Ozan Horuk’ta bu WoI’de hikaye anlatıcılığına başlayanlardan, Karanlıklar Dünyasına 5 adet ölümlü koyarsanız ne olur sorusuna çok güzel bir cevap veriyor kendisi.

Özgün Güneş ise One Piece sevgisini her organizasyonda göstermekten çekinmiyor, her oyununda Amiral Kizaru ile oyuncularını dövüştürüyor!

Serkan Özay ve X-Men’leri her ay dünyayı kurtarmaya devam ediyor! Bu adama bir mutant akademisi lazım artık!

Yunus Caner Güner’in oyuncuları Kameriye’de kendilerinden geçmiş ve İstanbul’un yıkıntıları arasında yaşam savaşı veren insanları aramış duyduğum kadarıyla : )

Evet, benden bu kadar, gelecek ay görüşmek üzere arkadaşlar, 13.WoI sizleri bekler!

Mert Günhan

Wizards of Istanbul Organizatörü

16.09.2010

Space Bound

We touch, I feel a rush, we clutch, it isn't much
But it's enough to make me wonder what's in store for us, it's lust
It's torturous, you must, be a sorceress cause you just
did the impossible, gained my trust, don't play games it'll be dangerous
if you fuck me over, cause if I get burnt I'ma show ya
what it's like to hurt, cause I been treated like dirt, befo' ya
And love is evol, spell it backwards I'll show you
Nobody knows me I'm cold, walk down this road all alone
It's no one's fault but my own, it's the path I've chosen to go
Frozen as snow, I show no emotion what-so-ever so
Don't ask me why I have no, love for these muh'fuckin hoes
Blood-suckin succubuses, what the fuck is up with this?
I've tried in this department but, I ain't had no luck with this
It sucks but it's exactly what I thought it would be like tryin to start over
I got a hole in my heart but some kind of emotional roller coaster's
somethin I won't go on so you toy with my emotions, hoe it's over
It's like an explosion every time I hold ya, wasn't jokin when I told you
You take my breath away, you're a supernova
And I'm a...


I'm a space bound rocketship and your heart's the moon
And I'm aimin right at you, right at you
two hundred fifty thousand miles on a clear night in June
And I'm aimin right at you, right at you, right at you


I'll do whatever it takes, when I'm with you I get the shakes
My body aches when I ain't, with you I have zero strength
There's no limit on how far I would go, no boundaries no lengths
Why do we say that until we get that person that we think's
gonna be that one and then once we get 'em it's never the same
You want 'em when they don't want you, soon as they do feelings change
It's not a contest and I ain't on no conquest for no mate
I wasn't lookin when I stumbled onto you, must've been fate
But so much is at stake, what the fuck does it take? Let's cut to the chase
'fore the door shuts in your face, promise me if I cave in and break
and leave myself open that I won't be makin a mistake
Cause I'm a

I'm a space bound rocketship and your heart's the moon
And I'm aimin right at you, right at you
Two hundred fifty thousand miles on a clear night in June
And I'm aimin right at you, right at you, right at you

So after a year and six months, it's no longer me that you want
But I love you so much it hurts, never mistreated you once
I poured my heart out to you, let down my guard swear to God
I'll blow my brains in your lap, lay here and die in your arms
Drop to my knees and I'm pleadin, I'm tryin to stop you from leavin
You won't even listen so fuck it, I'm tryin to stop you from breathin
I put both hands on your throat, I sit on top of you squeezin
'til I snap your neck like a popsicle stick, ain't no possible reason
I can think of to let you walk up out this house and let you live
Tears stream down both of my cheeks, then I let you go and just give
And 'fore I put that gun to my temple I told you this {*blam*}

And I would've did anything for you
To show you how much I adored you
But it's over now, it's too late to save our, love
Just promise me you'll think of me
Every time you look up in the sky and see a star cause I'm a

I'm a space bound rocketship and your heart's the moon
And I'm aimin right at you, right at you
Two hundred fifty thousand miles on a clear night in June
And I'm so lost without you, without you, without you..

29.08.2010

Baphomet and Levi

In the 19th century, the name of Baphomet became associated with the occult. In 1854, Eliphas Levi published Dogme et Rituel de la Haute Magie ("Dogmas and Rituals of High Magic"), in which he included an image he had drawn himself which he described as Baphomet and "The Sabbatic Goat", showing a winged humanoid goat with a pair of breasts and a torch on its head between its horns,This image has become the best-known representation of Baphomet.

Levi's depiction is similar to that of the Devil in early tarot cards, but it may also have been partly inspired by grotesque carvings on the Templar churches of Lanleff in Brittany and St. Merri in Paris, which depict squatting bearded men with bat wings, female breasts, horns and the shaggy hindquarters of a beast.


"The goat on the frontispiece carries the sign of the pentagram on the forehead, with one point at the top, a symbol of light, his two hands forming the sign of hermetism, the one pointing up to the white moon of Chesed, the other pointing down to the black one of Geburah. This sign expresses the perfect harmony of mercy with justice. His one arm is female, the other male like the ones of the androgyn of Khunrath, the attributes of which we had to unite with those of our goat because he is one and the same symbol. The flame of intelligence shining between his horns is the magic light of the universal balance, the image of the soul elevated above matter, as the flame, whilst being tied to matter, shines above it. The beast's head expresses the horror of the sinner, whose materially acting, solely responsible part has to bear the punishment exclusively; because the soul is insensitive according to its nature and can only suffer when it materializes. The rod standing instead of genitals symbolizes eternal life, the body covered with scales the water, the semi-circle above it the atmosphere, the feathers following above the volatile. Humanity is represented by the two breasts and the androgyn arms of this sphinx of the occult sciences."Lévi considered the Baphomet to be a depiction of the absolute in symbolic form and explicated in detail his symbolism in the drawing that served as the frontispiece:

Levi called his image "The Goat of Mendes", presumably following Herodotus' account that the god of Mendes — the Greek name for Djedet, Egypt — was depicted with a goat's face and legs. Herodotus relates how all male goats were held in great reverence by the Mendesians, and how in his time a woman publicly copulated with a goat. However the deity that was venerated at Egyptian Mendes was actually a ram deityBanebdjed (literally Ba of the lord of djed, and titled "the Lord of Mendes"), who was the soul of Osiris. Levi combined the images of the Tarot of Marseilles Devil card and refigured the ram Banebdjed as a he-goat, further imagined by him as "copulator in Anep and inseminator in the district of Mendes".

Egyptian connections aside, Lévi's depiction, for all its modern fame, does not match the historical descriptions from the Templar trials, although it is akin to some grotesques found on Templar churches, or, more specifically, to Viollet-le-Duc's vivid gargoyles that were added to Notre Dame de Paris about the same time as Lévi's illustration.

Levi's now-familiar image of a "Sabbatic Goat" shows parallels with works by the Spanish artist Francisco Goya, who more than once painted a "Witch's Sabbath"; in the version ca 1821-23, El gran cabrón now at the Prado, a group of seated women offer their dead infant children to a seated goat.

Story

In the story, Arcana is supported by the Semitic god Orexis, god of tricks, anorexia, hunger and one of the lords of hell. He is given his power in the form of 'Orexis Avatar'. 'Orexis' is a term in Northwest Semitic circles to refer to any god, Haddad in particular as only priests may say his name, and an 'Avatar' is the incarnation of a higher being on Earth.
In this form he is able to use "Rebel", a Anti-Christ prayer, to return fallen angels to divine righteousness.

28.08.2010

Talkin 2 Myself

I went away I guess to open up some lanes
But there was no one who even knew what I was going through
Hatred was flowing through my veins
On the verge of going insane
I almost made a mission to diss my friends
It's like I was jealous of them cause the attention they were gettin'
I felt horrible about myself
They were spittin and I wasn't
Anyone who was buzzin back then coulda got it
Almost went at my brother too
God it feels like I'm goin' psychotic
Thank god that I didn't do it
I would of had my ass handed to me
And I knew it but Ace wasn't here to see me through it
I'm in the booth poppin another pill tryna talk myself into it
Are you stupid? You gon' start dissin people for no reason?
Especially when you can't even write a decent punchline even
You're lying to yourself, you're slowly dying, you're denying
Your health is declinging with your self esteem, you're crying out for help

But I must be talkin to the wall though
I don't see nobody else ( I guess I keep talkin to myself)
But all these other rappers suck is all that I know
I've turned into a hater, I've put up a false bravado
But Fool is not a egomaniac that's not his motto
HE's not a desperado he's desperate it's startin to bottle inside em
One foot on the brake one on the throttle
Fallin asleep with artists block in the parking lot of mcdonalds
But instead of feeling sorry for yourself do something about it
Admit you got a problem you brain is clouded you pouted long enough
It isn't them it's you you fuckin baby
Quit worrying about what they do and do fuckin harmony
I'm fucking going crazy


So I pick up myself off the ground and fuckin slam before I drown
Hit my bottom so hard I bounce twice suffice this time around
It's different them last two years didn't count
2008 I was on depression, 2010 I was flushing em out
I've come up to make it up to you no more fucking around
I've got something to prove to my friends I feel like I let em down
So please accept my apology I finally feel like I'm back to normal
Let me formally reintroduce myself to you for those of you who don't know
The new mes back to the old me and homie I don't show no
Signs of slowin up, pullin up, blowin up, all over no mo
My life is no longer a movie but the shows aint over homos
I'm back with a vengeance homie DCD keep ya head up
Ace keep ya head up, Lynx keep ya head up
Don't let up, keep slayin em
Cause I know what it's like
I struggle with this shit every single day

Orexis

Do you know what the word anorexia means? Maybe it has little meaning to you, but watch out, because the name is derived from its author--Orexis. He's out for keeps. Just as Oplexicon seeks to stop the life-giving flow of the Words of life, Orexis, his companion, seeks to stop the life-giving flow of fuel to your body. Orexis seeks to bottle up your body fuel and the nutrition that you need to keep you going, vibrant, and alive. Orexis seeks to starve you and destroy you and your usefulness to help others.

It could have been different for me. I could have received help and been delivered from this disease of anorexia. I could have lived a while longer on Earth and helped others, instead of causing so much grief and pain. But I made a willful decision to listen to the wrong voices. I listened to the lies of Orexis. I let the dark voices in. I just gave up. I didn't hold on. I didn't ask Jesus to help me. He could have. He would have.

Jesus has healed me now. I'm delivered. It hasn't been easy, though; going before your time never is. It's been a hard and long recovery. It would take too long to tell you of the grief and pain I caused others, and that I've had to endure myself. You wouldn't want to go through the same. That's why I wanted to share my story with you. Won't you please take my advice? Beware of the fashion lies! Don't fall for the tricks of Orexis! Go God's way! Take care of your body, obey His loving laws and enjoy life...


From: Man Looketh on the Outward Appearance Part 2 Maria 385 DO 3125

Im Not Afraid

You can try and read my lyrics off of this paper before I lay 'em
But you won't take this thing out these words before I say 'em
Cause ain't no way I'm let you stop me from causing mayhem
When I say 'em or do something I do it, I don't give a damn
What you think, I'm doing this for me, so fuck the world
Feed it beans, it's gassed up, if a thing's stopping me
I'mma be what I set out to be, without a doubt undoubtedly
And all those who look down on me I'm tearing down your balcony
No if ands or buts don't try to ask him why or how can he
From Infinite down to the last Relapse album he's still shit and
Whether he's on salary, paid hourly
Until he bows out or he shit's his bowels out of him
Whichever comes first, for better or worse
He's married to the game, like a fuck you for christmas
His gift is a curse, forget the earth he's got the urge
To pull his dick from the dirt and fuck the whole universe!

23.08.2010

Ephemeris

Hadi hepiniz bana ne kadar değersiz, düşük seviye, iğrenç varlıklar olduğunuzu kanıtlayın, insan olduğunuzu, bilincinizin aslında sadece başkalarının elindeki aciz bir oyuncak olduğunu gördüğünüzü söyleyin, bunu görüyorsunuz değil mi? Görüyor olmalısınız, yoksa başka türlü yaşamak için gereken o kesif iştahı bulamazsınız kendinizde.

Aslında bana bir şey kanıtlamanıza gerek yok, ben öyle olduğunuzu biliyorum zaten, doğduğum günden beri, ıslak, göz kapakları ve açık gözler, asla kapanmamış ve asla kapanmayacak.
Kendi içimdeki paranoyanın sebebini , Taksim'de fahişesini kaybetmiş bir pezevenk edasıyla öğrendim ben, kişisel ifşa anları yaşadım sizlerin yokluğunuzda, kendimi buldum, tekrar kaybettim, karanlığın sularında boğdum, saçlarımı soktum, artık olmayan ve olanın çevresinde dönüp durdum.

Çeşitli uyduları oldum gezegenlerin, yer çekimi beni yerde tutmaya yetmedi çünkü ben fazlası ile kendimle doluydum, her zaman öyle oldu, çünkü ben bildim, ben hep bilirim, ben her zaman "bilirim."

Sizlerin içindeki ihtirasları, o iğrenç ufak güçler için yaptığınız hesaplaşmaları, gizlice birbirinizin zihinlerini tecavüz edip posasını kişisel astral düzlemlerinize kustuğunuz geceler ben bunları yazıyor oluyorum çünkü, ben hep "burada" oluyorum, kafanızın içinde, o hep duyduğunuz ses.

İskele'de vapur bekleyen adamı itmek istediğinizi kulağınıza fısıldayan sestim ben rüzgarlı havalarda, inançlı insan dua ederken kulağına Tanrı ile ilgili iğrenç fısıltılar fısıldadım. Sadece siz beni biliyorsunuz, işin komiği kendi kişisel ifşalarınız arada kalıyor sürekli, vakitsiz, vakti gelmemiş ve asla gelmeyecek olanlar gibi, bu sebeple siz asla aydınlanamayacaksınız, aynı düzlemde, aynı tekrarlanan saniyeler ve aynı zihinsel düzüşmelerde yaşayacaksınız, taa ki o arkanızda bıraktığınız posanız çürüyene kadar insanoğlu, bana ihtiyaç duyacaksınız o zaman, en asil duyguların varlığına ihtiyaç duyacaksınız, çünkü ben buyum.

İnsan bir takım şeyleri yaşayıp, kendisini kendi içinde yok ettikten sonra, hissedecek tek bir damla duygu, insanlığına dair tek bir damla bir şey kalmadıktan sonra anlıyor bir takım şeyleri, gerçekten insan olduğunu, gerçekten yeniden başlatıldığını bir düzenin, o düzenin içinde dünyanın çatısı olduğunu farkediyor, "Sanat"ı farkediyor.

Bahsettiğim "Sanat" şu ucuz sanatçıların kendilerini pazarlayıp kolay yoldan para ve prestij kazandıkları saçma sapan oyunlar değil, ben "Sanat" olandan bahsediyorum, "Muhteşem Gizli Gösteri" benim bahsettiğim, sizin asla öğrenemeyeceğiniz.

Bu satırları anlayamayacaksınız, anlamış kişiler zaten bir şekilde anladıklarını belirtecekler, ne yolla olursa olsun, fakat ben burada bir takım şeyleri bu karanlığa yollamak istiyorum, binlerce bağlanmış bu tünele yollamak istiyorum, yabancı bir gezegene atılan uydu gibi, size "Sanat" dediğim şeyden bahsetmek istiyorum.

Normal olan şeyler normal görünür, normal olan her zaman düzenin içinde yer alandır, belki tam tersi olduğunu kimse düşünmez, normal sayılmayanlar şüphe çekmez çünkü, bu bir yıldız kayması gibidir, bir kere gördükten sonra siz o farklılığı farketmezsiniz, çünkü çevrenizde zaten pek çok farketmediğiniz şey var.

Bundan seneler önce orayı gördüm ben, bu dünyanın bir izdüşümü idi, sadece yıldızlardan oluşmuş satırlardı. "Ephemeris" her yerde yazılı "Domus Mundi" içinde. Sizin gördüğünüz gerçeklikten fazlası var, sizin gördüğünüz sadece olanın sahte bir yansıması, duygular ve ruhlar sadece bir takım bedenlerin içinde sıkışıp kalmışlar, bu sebeple ölüm kadranı önemli bir çıkış aslında bu gerçeksizlikten.

Orayı gördüm ben, istediğim gibi, sadece ruhu güçlü olanın ayakta kalabileceği, vahşi, kırmızı bir gökyüzünün hakim sürdüğü, çevresinde iblislerin ve meleklerin gezdiği, devasa kanatlı ölümlerin ve ismini bilmediğim varlıkların evi orası, tam benim istediğim gibi bir yer, her şey kaotik, ölüm kokuyor, siyah ve kırmızının muhteşem bir çiftleşmesi gibi Ephemeris.

Ölmek güzel bir duygu değildir, bunu ben yaşadım biliyorum, karanlığın içine çekilip, o huzuru tadıp bütün bu kargaşanın içine tekrar atılmak hoş değildir, insanın hoşuna gitmez, seni rahatsız eder, hayatta kaldığın için lanet etmeye başlarsın, çünkü diğer tarafı görmüşsündür.

Ve bu gece, bu saatte, ölüm beni çekiyor, adeta arsız bir kadın gibi, beni davet ediyor yanına, fakat ben sürekli olarak vaktimin gelmediğini söylüyorum, daha çok vakte ihtiyacımın olduğunu açıklıyorum, "Bana biraz daha vakit verin" diyorum, çünkü yapmam gereken işler, bitirmem gereken meseleler var, asla pişmanlıklar ile bu yolculuğa başlanmayacak, zamanı geldiğinde ise hazır olmalı.

Sizlere üstten baktığımı biliyorsunuz, bunun sebebi sizlerin asla benim hissettiklerimi hissetmeyip, benim bildiğim gerçekliği benimle paylaşacak olmamanız, bu beni üzüyor ve sizden nefret ettiriyor, çünkü sizlere inanın, çok üzülerek söylüyorum, inanın bir kibrit çöpü kadar değer vermiyorum suretlerinize, gözümden yaş gelmez hayatınızın sonunu gördüğümde.

Çünkü hepsi güzel Ephemeris'i tekrar görebilmek için, bütün bu ödenilenler, Ephemeris için.

"Yabancı diyarlara giden bir adamın günlüğünden."


22.08.2010

Kudur Ey Cenabet!

Hadi her şeyi anlıyorum, senelerce sen kendi hayatını yaşayamamış köpeksin, ailenin parasını yemeye her zaman tamam demişsin fakat kendi kararlarını vermeye gelince ananın babanın yaşamının üzerindeki haksız hakimiyeti olmuş senin kaşıntın.

Kendi hayatını yaşayacak cesaret yok sende, bunu çok iyi anlıyorum, senin gibi binlercesi var, ama bari oturduğun yerden ahkam kesme, üreten adama laf söyleme, bir şeyler yapmaya çalışan insanları sövme. Ama duramazsın ki? Çünkü sen öyle doyumsuz bir itsin ki hayatta yaşadığını hissetmenin tek yolu o yapıştığın koltuğundan diğer insanlara sövmek, arkalarından konuşmak, yapamadığın şeylerin hayalini kurup it it sırıtmak.

Sen Cherokee kabilesinin ruhlardan yapılma atları gibi yaşarsın hayatını, oradasındır ama aslında sende yaşadığın hayatı kontrol edecek güç yoktur, sen yoksundur çünkü.

Diğer insanlara cenabet laflarını söylemeden önce sen ne kadar gudubet bir insan olduğuna bakmalısın önce, bet koltuğundan kalkıp bir şeyler yaşamalısın, bir şeyler yapmalısın, götünü kaldırmaya üşendiğin çevrendeki yaşama bakmalısın. Sen çalışan adama, üreten adama ne diye dil uzatırsın bre köpek. Sizlerin dışındaki bütün insanlar hayatta aldılar başlarını gidiyorlar, siz daha olduğunuz yerde sayın.

Buranın devamı Bahadır Boysal'ın zamanında yayınladığı bir yazıdan, ne güzel söylemiş eleman;

"Seyahat tipiyim... Gezer görürüm, köpekliği görünce de affetmem... fakat bu bazı arkadan konuşan elemanlar kuduruyor kıskançlıktan... çünkü Allah bunları bile bile yeteneksiz, basiretsiz yaratmış... Sadece Hacı Hüsrev'deki kocakarılar gibi çeneyi çalıştırırlar vöcür vöcür... Ulan dallama, on yılımı verdim ben bu mesleğe... bileğim eğitilmiş... güzelleşmiş... Çok güzel çizerim kralı gelsin yarışırım... G.tündeki basurun nedeni sanatsa, Picasso ise 6 saat konuşurum seninle... Yok eğer , varlık evhamı, ruh üşümesi yaşıyorsan gel buyur onu da tartışalım.. Domatesin kilosu, ekmek peynir fiyatları da ilgi alanıma girer... Ama sen öyle bir şerefsizsin ki memleket meseleleri korkutur seni... Sisteme entegre p.çsin çünkü... Yarın istiklal harbi çıksa, seferberlik ilan edilse, ilk etapta memleketi satıp Londraya kaçacaklar siz değilmisiniz?.. Kucağına oturduğunuz abileri biliyoruz biz... Onlarda bizi yakından bilir... Ama kudurun siz, salyalarınız aksın.. siz kudurdukça ensem zevkten ürperiyor... ve muhabbetle gülümsüyorum... Yanağımda gamzeler oluşuyor!! Ben Björk misali himmetli deliyim kardeşim... Ya çok sev, ya nefret et... Zkim daşşağa denk... G.tüm trompet!.. "


Bu sebeplerden dolayı, kudur ey cenabet!

15.08.2010

Psychosis V

Unable to
react to other humans thoughts,
i cling to a dim hope,
i always thought the answer was in the cards,
i always chose to be the fool,
but in the end there was nothing in my heart,
just a black void,
i'm not able to love anyone,
i hate it when i always chose to avoid the concept of feelings
when i think about it,
i cannot fathom how deep it goes,
this blackness, it kills me, it feeds on my soul,
like an infection.
And i cant stop it,
not anymore,not ever.
Thats why death doesnt bother me,
i welcome it, from the bottom of my heart,
i do wish to die.