16.12.2012

Canavar


Haftanın her günü başka bir canavardım, Pazar günleri dışında. Her sabah annemin sesine uyanıp haftanın hangi günü olduğunu merak ederdim, böylece hangi canavara dönüşeceğimi kestirirdim. Yatağımın kenarına karar verdikten sonra kıvrılır, yorganımı çeker ve o yaratığa dönüşürdüm.

Pazartesileri Vampirdim, resim dersinde kalemimin kenarını ısırır ve ancak bir Vampirin kurbanlarında bırakacağı izleri bırakırdım. Eve geldiğimde paltomu kafama kadar çeker ve gözlerimi güneşten korurdum. Annem bana bir bardak kan koyardı, ben de mezarımda televizyon izlerdim. Bazen gölge oyunu oynardık annemle, o elleri ile yarasalar yapardı ve boynunu bir Vampir gibi öpmeme izin verirdi.

Salı günleri Kurtadam olurdum. Okula giderken yolda köpeklerle konuşurdum, oyun alanında üzerime gelen çocuklara hırlardım. Eğer o gece dolunay varsa annemle oturur bulutların dolunayı aralamasını beklerdim, böylece uluyabilirdim. Annem sadece gülerdi, bir gün gülmedi ve ağladı, bunun sebebi ona babamın nasıl bir canavar olduğunu sormuş olmam.

Çarşamba günleri yağmur yağdığında üzerim beden eğitimi dersinden kalan çamurlarla kirlenirdi, annem bir bataklık canavarına dönüştüğümü söylerdi. Beni sıcak banyoma koyup yıkardı, kirli suda çağlarca beklerdim, bataklığımın altından dünyayı izlerdim.

Babamın paltosundan kibritler almıştım, kibrit kutusunun önünde çıplak bir kadın vardı. Bu kibritleri Perşembe günlerine saklardım çünkü Perşembe günleri bir Ejderha olurdum, bana zarar vermek isteyenleri yakardım. Okulda beni rahatsız eden bir çocuğu nasıl yakacağımı planlardım.

Babam sadece haftasonları eve gelirdi, Cumaları geç vakitlerde gelirdi bu sebeple onu görmezdim. Cumartesileri geç vakte kadar barda değilse odamda kalıp mesafemi korurdum. Fakat gece geldiğinde bağırdığını duyardım. Annem haftasonları çok değişirdi, çok sessizleşirdi, hiç bir şey düşünür gibi görünmezdi. Cumaları sadece evin çevresinde dolaşırdı. Ben ise bir hayalet olup saklanırdım. Annem her seferinde kaçacağımızı söylerdi fakat tam gidecekken çantasını tekrar boşaltır odasına çıkardı.

Pazarları canavar olmama gerek kalmazdı çünkü babam evdeydi, babam canavardı. Koltuğunda oturur, bira ve sigara kokardı. Beni çağırır ve anlamadığım kelimelerle homurdanırdı. Neden bana sinirli olduğunu bilmezdim, koltuğundan bir canavar gibi kalkar ve yumruğunu bana sallardı. Gerçek ismi olmadığı halde ona baba dememi isterdi. Annem gelir, beni yemek masasına oturturdu, genelde et yapardı. Yemeğimizi sessizlik içinde yerdik ben ise babam bizi sevmemesine rağmen neden hala geliyor diye düşünürdüm. Sonra odama giderdim ufak bir mutlulukla, çünkü Pazartesi geliyordu ve tekrar ben canavar olabilecektim…”

12.12.2012

Siyah

Mesele ne peki? Mesele asla öğrenmiyor olmak. Kimle karşılaşırsan karşılaş, kimi seversen sev, kimi aldatırsan aldat, aynı hataları kendi çifte sarmalının içinde tekrar edip duruyorsun sen de diğerleri gibi. Yer üzerinde geçirdiğin zaman önemli değil, yazım hataları yersiz ve sıkıcı, cesaret boş, yalanlar gerçek. Sonuçta ilişkiler çıkar gider hesabı olduğu vakit, bütün yaşadığın gerçeklik politik ve sen, ve sen buna rağmen öğrenmiyorsun.

Kime ihtiyacın var? Birisine ihtiyacın var belli ki, sürekli olarak milyonlarca ayaklı ceset parçasından kendine uygun olanları mezbahana asmaya ihtiyacın var. Yalan söylemek sizlerin işi, yalan söylemek sizlerin ihtiyacı, fakat ben buna inanıyorum anlıyor musun? Bu benim gerçekliğim, senin yalanlarına ihtiyacım var, senin doğrularına değil, gözünün içine bakıp boşalırken başkasını düşündüğün gecelere ihtiyacım var, tekrar derini yüzer gibi içine bakmaya ihtiyacım var, ihtiyaçlarım var.

Seneler geçti ve ben gene yazıyor gibiyim, her nefes alamadığımda yaptığım gibi, bütün insanları tekrar tekrar görüyorum, tekrar değerlendiriyorum, hepsinin pembe etlerini seçiyorum vitrinden, yalandan morarmış dillerini, kullanmaktan harcanmış cinsel organlarını, gerçeklere bakmamak için morarttıkları gözlerini görüyorum, samimiyet yok, samimiyet olmamalı, samimiyet bizleri gerçek yaşamı tecrübe etmekten alıkoyan tek şey, buna ihtiyacımız var, bunun için yalvarıyoruz.

Kristal gibi taptaze ve duru görünmek istiyorsun oysa, sen de onlar gibi yadsınmamak istiyorsun, parça parça bölünmek, kesilmek, psikolojinin içinde hapsolmuş o irinleri akıtmak istiyorsun iğneler batırıp vücuduna, beyninden, yüreğinden akan kötülükler nehirleri doldursun, taşsın istiyorsun, eninde sonunda, dünyanın sonu gerçekten gelecekse, o uçurum anında yalnız olmamak, onunla olmak istiyorsun.

O dediğin bir kalıp, o dediğin bir düşünce, eninde sonunda kendinle olmak istiyorsun aslında, kendini sevmek, kendinle barışmak, yaptığın pişmanlıklarının onur duyduğun şeyler olduğunu farketmek, tekrar tekrar onları yaşamak.

Uzun zaman geçti  ve ben söylemek istediğim kelimelere ancak şimdi sahip oldum, artık eksisi gibi akmıyor kelimeler, çok sigara içtiğimden damarlarım değil ruhum tıkanmış gibi, düzelmiyor, geçmiyor. Geçmişin hayaletleri aksediyor bu sefer, kahverengi kadınlar, bal rengi gözlere sahip kadınlar, gri soğuk kadınlar, renkli renkli bir sürü kadınların olmuşsa senin de benim gibi geçmişinde, o renkler üzerinden zamanlar geçtikçe soluyor, sen soluyorsun onlarla birlikte, sigara içmeye çok benziyor, ciğerinin solması gibi.

Bir tane kadın istiyorum, sadece benim olsun, ben onu sevdikçe terketmek istemeyeyim, terketmek istemedikçe ondan nefret edeyim, bana beni hatırlatsın, bana seni hatırlatsın, hepsi oldukça karışıkken birden bire çekip geçmişe götürsün beni, orada tekrar griyi göreyim orada tekrar kahverengini, bal rengini göreyim, virgüller olmasın, sadece hız olsun, onunla beraber yaşadığım bir hız.

Mesele neydi peki bu yazıya başladığımda? Asla öğrenmiyor olmak mı? Kopya çektim baktım, asla öğrenmiyor olmakmış, mesele nedir gerçekten? Meselenin ne olduğunu artık ben de bilmiyorum, mesele sensin belki, mesele benim belki, mesele gri, mesele kahverengi, mesele insan.

Benim meselelerim hep siyah.

2.12.2012

Koi No Yokan is a truly beautiful concept. It can defined the sense can have upon first meeting another person that the two of them are going to fall in love. In other words, it is the knowledge one has that he/she is going to fall in love with another person. This differs from the idea “love at first sight” in that it does not imply that the feeling of love exists, rather it refers to the knowledge that a future love is inevitable.