27.10.2009

Megaman

░░░░░░░░░░░███
░░░░░░░░░███▒▒█
░░░░░░░░█▓▓▓█▒▒█
░░░░░░░█▓▓▓▓▓████
░░░░░░░█▓▓▓▓▓█▒▒▓█
░░░░░░█▒▓▓▓▓▓▓██▓█
░░░░░░█▒▓▓░░░░▓▓░█
░░░░░░█▒▓░░░██░█░█
░░░░░░░█▓░░░██░█░█
░░░░░░██▓░░░░░░░░█
░░░░██▒▒█▓░████░███
░░░█▓▒▒▒▒█░░░░░█▒▒▓█
░░░█▓▓▒▒▒▒█████▒▒▓▓█
░░█▓▓▓▒█▒▒▒▒▒▒▒█▒▓▓▓█
░░█▓▓███▒▒▒▒▒▒▒███▓▓█

22.10.2009

Uyanış II

Uzun paltosunu üzerine geçirip saçlarını arkaya attı ve her zaman cebinde taşıdığı sigara pakedini çıkartıp içinden bir tane çekti.

Uzun bir nefes çekti, sonra bir daha, sonra bir daha.

Hepsini uzun bir soluk ile verdi, ciğerlerindeki ıslık seslerini umursamayarak.

Boynunu çatırdattı, uzun zamandır pratik yapmamıştı ve vücudu paslanmıştı, uzun zamandır onun geri gelişini bekliyordu, beyninde uzun zamandır gitmemişti, hep oradaydı, hep orada kalacağı gibi, fakat sonunda fiziksel olarak dönmüştü, tanrım dönmüştü.

Elleri titriyordu korkudan, bu dünyadaki tek korktuğu kişi oydu, tek çekindiği kişi oydu, tek gerçekten onu dizlerinin üzerinde ağlatabilecek kişi oydu, nefret ediyordu ondan, aynı zamanda onu çok seviyordu, herşey üzerine yemin edebilirdi ki onu öldürmek istiyordu, bu en çok istediği şeylerden birisiydi.

Elleri soğuktan buz kesmişti, vücudu hamlaşmıştı, beyninin içindeki tek dostu ile konuşmayalı o kadar uzun zaman olmuştu ki artık onu unutmuş gibiydi, fakat o hep oradaydı, kardeşi için orada olmak zorundaydı.

Bu yaşamdan kaçabilmesini sağlıyordu o ve geri gelmesi gerekiyordu, akıl sağlığını koruyan yegane varlıktı o siyah yaratık.

Dişlerini sıktı, gülmeye başladı, yağmur suları kaşlarından ve saçlarından akarken manyaklar gibi gülüyordu, geri gelmişti sonunda, sonunda geri gelmişti.

Sigarası bittiği gibi yenisini yaktı.

"Kardeşim...artık bana ihtiyaç duymadığını sanıyordum..."

Aynı ağızdan çıkan bu farklı ses onun sesiydi.

"Sana hep ihtiyacım var, yalnız kaldığımda deliliğimin beni ele geçirmemesini sağlayan yegane bariyer sensin..."

Elini cebine atıp metal bir obje çıkarttı.

Onu bunu kullanarak bulabilirmisin?

Ses ufak bir kahkaha atıp onayladı "Bulabilirim"

"O halde bul"

"Bulunca ne olacak?"

"Onun varlığını artık sonlandıracağım, fazla sorun teşkil ediyor"

"Yalancı"

"En az senin kadar kardeşim"

"Onu öldürmek yetmeyecek, varlığını silmeliyim, asla varolmamış gibi olmalı, o zaman rahat bir şekilde ölebilirim...Zaten bu akciğer kanseri ile fazla vaktim kalmadı"

"Fazla vaktim kalmadı..."

Four Years Foreplay

21.10.2009

Big Boss'a Saygı Duruşu



War has changed. It's no longer about nations, ideologies, or ethnicity. It's an endless series of proxy battles fought by mercenaries and machines. War - and its consumption of life - has become a well-oiled machine. War has changed. ID-tagged soldiers carry ID-tagged weapons, use ID-tagged gear. Nanomachines inside their bodies enhance and regulate their abilities. Genetic control. Information control. Emotion control. Battlefield control. Everything is monitored and kept under control. War has changed. The age of deterrence has become the age of control... All in the name of averting catastrophe from weapons of mass destruction. And he who controls the battlefield... controls history. War has changed. When the battlefield is under total control... War becomes routine.

13.10.2009

Doğum


Bir ameliyat masasında uyandığımı hatırlıyorum, vücudum kaskatı kesilmiş haldeydi, herşeyi görüyor duyabiliyordum, vücudumda herhangi bir hissiyat ise söz konusu değildi.

Kesif bir hastahane kokusu geldi burnuma, hastahane ve metal kokusu, anlam veremedim, soğuktu.

Sonra kendimle ilgili birkaç şeyi düşündüm? Kimdim ben? Bu soruları soracak kadar "bilinçli" olduğuma göre unutmuş olmalıydım, kim olduğumu bilmiyordum bu sebeple panikledim. Kopuk oldu sanki biraz herşey, düşündüğümün farkındaydım fakat bu düşünceler sıralı bir şekilde faks makinesinden çıkar gibi işleniyordu kafamda. Bunu hissediyordum evet.

Bir doktor sürekli olarak vücudumun üzerinde çalışıyordu, kan yoktu, kan kokusu almadım, kan kokusunu nerden duyduğumu hatırlamıyorum. Yaşamımla ilgili pek çok şey gibi.

Kafamın içinde milyonlarca düşünce,duygu,çelişki dolaşıyordu fakat hiçbirisine odaklanamıyordum. İlk önce kendi benliğimle ilgili panikledim, sonra çevrem ile ilgili, tümden gidiyordum. Bunun bir adı vardı okulda öğrendiğimi hatırlıyorum fakat ne okuduğumla ilgili hiçbir fikrim yok, acaba felsefemi okumuştum?

Doktor sevecenlikle suratıma bakıyordu, yanında ise güzeller güzeli bir kadın vardı, kadın doktora yardım ediyor gibiydi.

Böyle birşeyi ilk defa görüyordum, androidler benim uzmanlık alanımdı, hatta bununla ilgili bir doktora tezim, kitaplarım ve kendi üretimim olan basit androidler vardı. Fakat bu yaşayan bir Frankenstein canavarıydı. Zamanın en güçlü işlemcileri beyninin yarısını kaplıyordu, sekiz çekirdekli bu korkunç işlemci onun duygularını, düşüncelerini ve algılarını kontrol ediyordu fakat bu işin kontrol kısmını beyin uyguluyordu. Ayrıca dikkatimi çeken başka birşey daha vardı ki; Bu işlemcinin bir işletim sistemi üzerinde çalışmasıydı. Bu insanın üzerine bir işletim sistemi yüklemişlerdi, belirli saat aralıklarında bu sistem yüzünden genç adamın vücuduna bir toksin salgılanıyordu. Bu toksin yüzünden beynin hafızayı ve duyguları kontrol eden kısmı sürekli olarak kısmi bir felç halindeydi. Yani kim olduğunu bilmeden, sadece emirleri algılayabilsin diye yaşayan bir varlık haline getirilmişti.

Hayatımda hiç böyle birşey görmemiştim, vücudun yapılanmasında gencin kendi bedenini kullanmışlardı fakat üzerindeki hırpalanmış zırh ile pek çok yapay parça eklenmişti.Özellikle organların çoğu yapaydı, akciğerler sentetikti, boşaltım sistemi ise vücudun düzenli aralıklarla bu zırhımsı deriden kırmızı bir sıvı akıtması ile oluyordu. Güneş ışığından başka birşeye ihtiyaç duymuyordu, güneş ışığında kendisini şarj eden bu beden anladığım kadarıyla bir ay boyunca ışıksız ortamda çalışır durumda kalabilirdi.

Bu teknoloji şaşırtıcıydı, fakat büyük ihtimalle düşmanın eline geçtiğinde tanınmasın diye onu üreten şirket bütün sistem dosyalarını ve onun tanınmasına izin verecek herşeyi silmeye programlamıştı işletim sistemini.

Yani ya ben yeni bir kişilik yazacaktım, yada eski kişiliğini bu toksini salgılayan sistemi devre dışı bırakıp tekrar ona yükleyecektim, anılarını unutmak istiyormuydu bilmiyorum fakat etik olan bu diye düşündüm.

Böylece yaklaşık 54 saatlik bir operasyondan sonra en sonunda sistemi devre dışı bırakabildim.



Zaman kavramımı yitirmiştim fakat en sonunda birşeyleri hatırlıyor gibiydim, nazik doktor sonunda gülümseyerek bana adımı sorduğunda bende gülümseyerek cevap vermiştim ona, hala dün gibi hatırlarım, yeni yaşamımın başlangıcıydı o gün;

Adını hatırlıyormusun evlat?

Adımı hatırlıyordum, fakat yalan söyledim...O isimle beraber hatırlamak istemediğim anılar ile gözlerim dolmaya başlamıştı.

Beni bu hale getirmelerini kendim istemiştim...Ve artık ne kadar yanlış bir karar verdiğimi daha iyi anlıyordum akmayan gözyaşlarım sayesinde...