17.06.2009

18 Haziran Sabahı


Sabah uyandığım gibi dışarı çıkıyorum, yemek yemeye ihtiyacım yok zaten bu saatten sonra beslenmek benim için gereksiz. Ellerime bakıyorum, yanmaya başlıyorlar, olduğu gibi ellerimdeki alevleri çevremdeki insanlara atıyorum, hepsini cayır cayır yakmaya başlıyorum. Önce işe giden bir kadın, sonra liseli bir çocuk.

Koşarak denize doğru gidiyorum, sahile indiğim vakit korkunç bir çığlık atarak binlerce kemik parçası fırlıyor sırtımdan, bir kaç dakika içinde bu kemik parçalarının çevresine deriler gerilmiş, kanatlarım çıkıyor. Canımın yanması geçmiyor, sanki sırtıma bıçak sokmuşlar gibi acıyor.

Omuriliğim ağrıyor fakat o kadar sinirliyim ki hiçbir şey umurumda değil, kanatlarımı kullanarak fezaya doğru uçuyorum, bir süre sonra ellerimin siyah uzun grotesk pençelere dönüştüğünü farkediyorum. Kollarımı arşa kaldırıp dua eder gibi yapıyorum. Dev gibi bir enerji kütlesi yaratıp bunları sahildeki insanlara, apartmanlara, bilimum okullara fırlatıyorum. Hepsi ölüyor, manyak gibi kahkaha atıyorum.

Sonra birden bire denize düştüğümü farkediyorum, denizde ahtapotlar, yosun kütleleri ve binlerce garip deniz yaratığı cesedi var, deniz anaları üstünü kaplamış hepsinin.

Tam düşerken yorganı kavrayıp uyanıyorum, saat sabahın altısı olmuş. Hemen köşemden bir paket bulup sigara yakıyorum, üzerimde hala soğuk soğuk terler var, güneş ışıkları gözüme geliyor ve ağzımdan dumanla birlikte iki kelime çıkıyor;

"Vay *sansür*"

Sonra cümlenin absürtlüğüne ve durumuma gülüyor, yazayım lan ben bunu diyorum.

1 yorum:

DCD dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.