4.05.2009

ki bu mümkün


Dört duvar arasında olmayı seviyorum, yalnız başıma odamın verdiği güvenlik içinde yaşamayı, bu güvenliğin bana sunduğu bu huzurlu hissi seviyorum. Dışarıdaki dünyanın o soğuk kucaklayışından korkup yatağıma sığınmayı ve burada hayallere dalmayı seviyorum, kimsenin oraya ulaşamayacağı, varlığımın korteksine sahip bu yarattığım güzel Dünya'nın omurgasını oluşturuyor odam.

Yağmur yağdığı vakit su damlalarını sesini duyarım yattığım yerden,yatağımın hemen yanındaki duvar yaz kış soğuktur, çünkü rüzgarı yiyen kısımdadır genelde. Kışın rüzgar uğultuları ve yağmur damlaları oraya vurur. Çıkartıkları sesler eşliğinde kimi zaman grotesk, kimi zaman doğal bir senfoni ile uyurum.

Odam yaşadığım apartmanın 1.katının en batı kanadındadır, güneş doğduğu vakit asla yüzüme vurmaz, akşamüzeri ise balkonuma prizmatik renk cümbüşleri eşliğinde uğrar güneş ışınları, fakat bu gözlerimi acıtmaz, ruhumu yavaş yavaş ısıtır.

Yatağım üst katını asla kullanmadığım bir ranzadır, odamı paylaştığım kimse olmamasına rağmen üst kısmımın kapalı olmasını her zaman sevmişimdir. Başımı koyduğum kısım ranza aralığından ışık alır gündüzleri, fakat bunu dolabımın kapağını açtığım vakit engelleyip, tam bir karanlık yakalayabiliyorum, bu yüzden dolap kapılarım açık yatarım.

Birde odamı paylaştığım iki tane kedim var, bu ufak panterler Ocakta anneleri doğum yaptığından beri benimleler, üçüncü kardeşlerini verdik, diğer ikisi elimizde kaldı.
Geceleri genelde benimle birlikte yatıyorlar, onların varlığının odada olduğunu bilerek uyumak muhteşem birşey, sanki beni sürekli koruyorlar.

Evimizin içinde bir tane 5 yaşında erişkin bir kedimiz daha var, çok vahşi olmasına rağmen onunda evdeki varlığını seviyorum, genelde koridorda uyur ve bu benim güven hissimi daha da arttırır, kapımın ardında beni koruyan bir varlık daha.

Balkonumun dışında genelde yavru kedilerimin annesi camımın önündeki demirlerde uyur, balkonumun dışındaki varlığı beni mutlu kılar.

Toplamda 4 tane kedim var, hepsinin varlığı beni ayrı ayrı mutlu ediyor.

Daha çok kedim olsa büyük ihtimalle daha mutlu ve sakin birisi mi olurum diye düşünüyorum, bu sefer bir sürü kedisi olan her mahallenin "Kedili Teyze"lerini dah iyi anlayabildiğimi düşünüyorum, Dünya'nın en mutlu ve huzurlu insanları olmalılar.

Odama geri dönecek olursak.

Daima düzenlidir benim odam, duvara karşı masamda tuvallerim,guaş boyalarım, yağlıboyalarım, fırçalarım, tiner,terebentin ve çeşitli aktarlardan edindiğim ve resim yaparken kullandığım yağlar durur.

Kocaman ana masamda laptopum,onlarca kalemimin durduğu bardaklar sıra sıra, dergilerimin ve çizgiromanlarımın olduğu bölme yukarıda, fantastik kitap serilerim onun sağında,film dvdlerim, figürlerim falan ortada.

Ana masamın hemen yanında hiç kullanmadığım televizyon.

Onun altında her sabah yedide çalmaya başlayan radyom ve müzik setim.

Hemen bu masanın önünde yatağım ve dolabım.

Masamın solunda balkonum,kedilerimin sepeti,balkon kitaplığım, oyun arşivim,kaset arşivim,ansiklopedilerim,ablamın müzik kütüphanesi ve odamın demirbaşları çay bardaklarım, kahvelerim,su ısıtıcım.

Bütün bu saydıklarım o kadar küçük bir alan içindeki aslında, senelerdir asla sıkılmadığım bu küçük alanı her gün daha fazla seviyorum.

Bir insan yaşadığı yer ile ne kadar bağlantı kurabilir?

Bu oda ile karşılaştırıldığında, evim diyebileceğim hiçbir yer yoktur.

Hiç yorum yok: