6.06.2017

Göç I

Her geçen yıl, geçmiş daha uzun geliyor.

Zamanı düz bir çizgi olarak ele alırsak ve bu düz çizgi üzerinde geri dönülemez bir ilerleme gösteriyorsak eğer, bu bilimsel bir gerçek.

Her çentik, beni daha da çok uzaklaştırıyor sevdiğim şeylere, sevdiğim geçmişe.

Fakat gerçekten bu kadar mı? Sevdiğim geçmişler, sevdiğim insanlar, sevdiğim anlar, haz duyduğum günler, üzüldüğüm geceler.

Ne kadar zaman oldu? 3 Yıl? 4 Yıl?

Bu doğrusal düzlemde devam eden günler bana ne katmıştı? Ne kadar çok şey değişmişti?

En son 2014 yılında kumarbazın sözleriyle kapatmıştım bu defteri.

O zamandan bu zamana, bazı şeylerin bitmiş olması gerekiyordu.

Fakat eski bir dostun dediği gibi, hiç bir şey, hiç bir zaman, tam olarak bitmez.

Her şey aynı çember içerisinde umutsuzca tekrar eder kendini.

Yaşamak, umutsuzluğu kabullenip bu düzlemin içinde kendi gerçekliklerini saymaktır çünkü.

Bilinçaltıma geriye dönüp baktığımda, orada kurduğum güzel tapınağın çok uzaklarında, farklı bir diyarda olduğumu görüyorum.

Beyaz Diyar çoktan terk edilmiş.

Denizlerden sonra kendimi bir sahile atmıştım, diğer mültecilerle birlikte, yeni dostluklar, yeni ittifaklar kurmuştum.

Ben artık değişecektim, orada askerler topluyordum, komutanlarım vardı, Eskiden sadece Beyaz Diyar içinde bir tapınaktan ibarettim, artık bir ülkem olacaktı.

Bir ülkemin olma zamanı gelmişti.

Fakat düşüşün bu kadar uzun, bu kadar yavaş, bu kadar sert geleceğini hesap edememiştim.

Önce denizler terk etti diyarı, o terk edince bana sözler veren üçüncü kardeşim Dantalion gitti askerlerin çoğunu alarak, Orexis ile birlikte kaldık.

Yavaş yavaş sahilden mülteciler de gelip geçiyordu.

Bir noktadan sonra mülteciler de gelmemeye başladı.

Sahil soğudu, geceler uzadı, kurduğumuz kamp yıpranmaya başladı, ben ve Orexis, yalnız kalmıştık yine.

Zamanla, çevremizdeki görüşü de kaybettik. Uzaktaki dağlar artık karanlıktan görünmüyordu, çıkacağımız patikalar zifiri karanlıktı, ışık yoktu, sahilde yaktığımız alacalı ateş bile gri bir ışık veriyordu artık.

Kardeşim ve ben, kafamızda imparatorluk hayalleri kurarken, ne kadar uzaklara gitmiştik ve kaybolmuştuk? Ne kadar zaman geçmişti?

Hangi yıldaydık? Hangi gündeydik?

Kimleri hatırlıyorduk?

Kimseyi hatırlamıyorduk.

Geçmişten gelen yansımalar hayalet oldu, hayallerimiz ruh oldu, ruhlar zamanla soldu ve içimiz gittikçe üşüdü.

Ölüyorduk.

Düşbiçimleri beslemezsen, yavaş yavaş solarlar, solduklarında artık eski görkemli hallerinin basit, düşünemez, cümle kuramaz bir izdüşümü olurlar.

Dantalion'u bulmalıydık, yola çıkmalıydık, patika ne kadar karanlık olursa olsun, bizi oraya götürecek bir yöntem bulmalıydık.

İşte o zaman onunla tanıştık, kara çarşaflar içinde, ölümden bir ata biniyordu. Gözleri görünmüyordu, derisi bembeyazdı.

Atının arkasına bir araba takılıydı. Nefesi ölüm ve tükenmişlik kokuyordu, sesi Aralık rüzgarı gibiydi.

"İmparatorluğun merkezine gidiyorum." dedi.

"Sizi Kara Kıta'ya kadar götürebilirim"

İşte o an bu siyah yolcuya minnet duymam gerektiğini anladım, sonu ölüm olsa bile.

"İmparatorluk mu?" diye sordum. Beyaz Diyar dışında neler olup bittiği ile ilgili senelerdir fikrim yoktu.

"Dantalion'un sözde imparatorluğundan geçeceğim, normalde bu sahil taraflarından geçmem fakat sizi görünce durdum, artık Arka Diyar'ın bu bölümlerinde insanlar yaşamıyor, burada daha fazla kalırsanız diyar ile birlikte siz de yok olursunuz."

Bu açıklama, beraberinde pek çok soru getiriyordu fakat yıllardır bu sahilde yaşamaktan çok yorulmuştuk.

Orexis ile birlikte at arabasına bindik.

"Senin adın ne" diye sordum minnetle.

"Bana Sol diyebilirsiniz" dedi Aralık rüzgarını andıran sesiyle.

Ve yorgun atına gitmesi için belli belirsiz bir emir verdi.

Sahilin kuzeyindeki patikadan yavaş yavaş çıkarken, yıllardır yaktığımız ateşi söndürmediğimizi fark ettik. Sol, bunu anlamış olacaktı ki cevap verdi;

"Ateş kendi kendine sönecek, bu gece bu sahilin son gecesi"

Patikadan çıkarken, siyah denizin dalgalarının, kumları toparlamaya başladığını gördük.

Uykuya yenik düşmesem, arabadan sarkan ayaklarımın ve Orexis'in kuyruğunun, patikalara kadar gelen dalgalara değdiğini hissedebilirdim...

Hiç yorum yok: